Muhafazakar kesimin sözde siyaset adamları ve aydınları günah ve ayıplarını örtme çabasına girerken, battıkça batıyorlar.
Yıllardır Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bize emanet ettiği Cumhuriyetin altı oyulurken,kamu kuruluşlarında TC ibareleri kaldırılırken,keşke yunan galip gelseydi diyen fesli deliyi nerdeyse peygamber ilan ederken, okullarda andımız yasaklanırken, seçim zamanı oy kaygısıyla doğu ve güneydoğu bölgemizde Türk bayrağı indirilirken , Amerikalılar tarafından askerlerimizin başına çuval geçirilirken, bir hiç uğruna Suriye'den her gün şehit cenazesi gelirken, milli değerlerimiz yabancılara peşkeş çekilirken ,birileri turistik otel yapsın diye ciğerimiz olan ormanlarımız yakılırken gıkı çıkmayan zümre ,İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 9 Eylül İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun yüzüncü yıl kutlaması esnasında yaptığı konuşmada, yok efendim yunanandan söz etmemiş, yok efendim Vahdettin’e hain demiş diye ,bir bardak suda fırtına koparanlar,Tunç Soyer Hain ise acaba siz nesiniz ?
Ben söyleyeyim siz ancak hikayedekiler gibi milli ve dini duyguları kullanarak ayıbınızı ve günahlarınızı örtmeye çalışan bir zümresiniz .
Hikaye ye gelince ...
Eve giren adam, evde tek başına olan eşini ağlar halde görünce;
"Neden ağlıyorsun?" diye sordu.
Kadın, yaşlı gözlerini pencereye çevirdi;
"Kuşlar" dedi...
Sağ eliyle gözyaşlarını silerken devam etti;
"Pencerenin önündeki ağaca konuyor, beni türbansız görebiliyorlar ve ben bu durumda Allah'a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum."
Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilendi
Karısını kucakladı.
Alnından öptü.
Dışarı çıktı.
Kazma, kürek aldı...
Karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı, kökünden söktü.
Adam ertesi günde yine her gün olduğu gibi işe gitti.
Gidiş dönüş saatleri belliydi. O gün çalıştığı yerde doğan bir arızadan dolayı eve erken geldi.
Kapıyı açtı. Karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girdi.
Ve heyhaaat...!
Hayatının sürpriziyle karşılaştı.
Kuşların, kendisini türbansız gördüğünde iffetine halel geleceğinden endişe eden eşi, aşığının koynunda gününü gün ediyordu...
Adam gördüğü durum karşısında şaşkındı.
Eşi ve aşığına hissettirmeden, ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı aldı, evden çıktı.
Önüne çıkan ilk yoldan, bir daha geri dönmemek üzere yaşadığı şehri terk etti.
Uzun bir yolculuktan sonra...
Şehrin meydanına toplanmış bir kalabalık gördü.
Herkes şaşkındı.
Herkes birbirine bir şeyler söylüyor ama hiç kimsenin ne dediği anlaşılmıyordu.
Adam kalabalık arasında birine yaklaştı;
"Neden toplandınız?" diye sordu.
"Biz toplanmadık, Halifenin askerleri bizi zorla topladı" diye cevap verdi o kişi.
Adam bu defa da;
"Neden?" diye sordu.
"Saraydaki Hazine çalınmış ama faili bulunamamış... Halife, hırsız bulununcaya kadar herkesin sarayın önünde kalmasını emretmiş
Adamın gözleri, kalabalıkta ayak parmakları üzerinde yürüyen birine ilişti.
"Kim bu adam?" diye sordu.
"Halifenin Baş İmamı" dediler.
"Neden ayak parmakları üzerinde yürüyor?"
"Allah korkusuyla ayağını yere tam olarak basmıyor."
"Basarsa ne olur?"
"Karıncaları ezebilir ve zavallı hayvanlardan birkaçını öldürüp günaha girebilirmiş. O nedenle işte böyle yürüyor."
Adam;
"Hırsızı buldum.
Beni Halife'ye götürün" diye bağırdı.
Adamı Halife'ye götürdüler.
Halife "Doğru ismi vereceğini nereden bileceğim?" diye sordu .
"Yalan söylersem boynumu vurun Sultanım" dedi ve devam etti;
"Hazineyi çalan hırsız, Baş İmamınız."
Askerler Baş İmamı sorguladılar.
Karınca ezebileceği ve Allah tarafından cezalandırılacağı korkusuyla, ayak parmakları üzerinde yürüyen Baş İmam, Hazine'yi çaldığını itiraf etti.
Ancak...
Halife’nin kafasında bir soru kalmıştı.
Daha önce hiç görmediği bu şahıs, hırsızın Baş İmam olduğunu nerden bilmişti.
"Baş İmam'ın Hazineyi çaldığını nereden bildin?" diye sordu.
Adam
"Ey Halife" dedi . Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar.
Anladınız anladınız siz ....