Emekli banka müdürü dostum Basri Koyuncuoğlular’ın yazısını bu haftaki Köşem de sizlerle paylaşmak istedim.
Yıllar önce Egede küçük bir ilçeye Ekim ayında bir bankanın şubesine teftişine gitmiştim. Yaklaşık 2 hafta sonra bir kasa hareketi dikkatimi çekti. Şubenin hatırlı, ilçenin saygın ve zengin ve Hacı diye hitap edilen tüccarının hesabından ilçenin pazarı olan günlerde, sabah erkenden ciddi bir para çekiliyor, akşam üzeri de bir miktar para Hacı’nın hesabına geri yatırılıyor. Ertesi hafta ilçenin pazarı olan günde öğleye doğru Hacı tüccarın işyerine ziyarete gittim. Hacı işyerine köyünden pazara gelen köylüye arkasında duran kasadan köylünün istediği kadar parayı ödüyor. Kendi defterine ödemeleri yazıyor. Köylü de parayı alıp gidiyordu. Hacı adeta bir veznedar gibi çalışıyordu. Ertesi gün yine aynı işyerine gittiğimde hiç kimse olmadığı gibi, bankadan da hacının hesabından hiç para çekilmemişti. Hacıya bir gün önceki gözlemimle ilgili bir soru sordum. “Dün köylüye yaptığınız ödemeleri gelecek yıl ürünlerini alacağınız için kapora olarak mı veriyordunuz” dediğimde; Hacı “hayır o paralar onların kendi paraları onlar bana ya da başka tüccara ürünlerini satarlar parayı bana emanet bırakırlar” dedi. Bende “demek köylü bankadan daha çok size güveniyor” dediğimde, çok ilginç bir yanıt aldım. “Köylü kendi parasının bankanın faizli parası ile karışmaması için bana teslim ediyorlar” dedi. Köylü bahar ayı başlarına kadar Hacı’da duran parasını parça parça alıyor, Hacı’da köylünün parasını hiç karşılık vermeden ortalama 4/5 ay kullanıyordu. Köylü Hacı’ya teslim ettiği parasının bankadaki “faizli paralarla “karışmadığını sanarak mutlu bir şekilde yaşamına devam ediyordu. Burası Ege Bölgesindeki bir ilçe idi. Şimdi buralarda artık Hacıların işlevlerini yitirdiğini, yerlerini tarikat ve cemaat temsilcilerinin aldığına inanıyorum. Anadolu’daki ilçelerde ticaret kimin elindeyse siyaseti de onlar belirler gerçeğini nedense bizim aydınlarımız çok ciddiye almazlar. Türkiye’de dinin toplum üzerindeki etkisini anlatan birkaç örnekten birisi olan, yıllar önce gördüğüm bu ve benzer fiili durumu ortadan kaldırırsa; ancak yurtseverler, demokratlar ve Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı olanlar kaldırabilir. Türkiye’nin toplumsal dönüşümünün önünde en büyük engel parasallaşan ve siyasallaşan İslam’dır. Bu toplumu boğan siyasal İslam anlayışı, öyle Sayın Davutoğlu, Babacan, Mollaoğlu, Karaalioğlu ile kırılıp, bu ülkede çağdaş bir demokrasiyi nasıl inşa ederiz diye düşünmüyor da değilim. Not Erzurum’un bir ilçesinde teftişte yaşadığım bir olayı henüz yazmaya karar vermedim ama daha sonra mutlaka yazmalıyım. İnanıyorum ki yazdığımdan sonra çok düşüneceğiz hep birlikte.