Bizim insanımız baharın kokusunu alınca yaz geldi zanneder, yazı ve özlediği yazlığını hatırlar. Bu günlerde bizimde aklımıza geliyor Edremit Körfezi’ndeki yazlığımız. Altı ay önce tertemiz edipte, kapısını penceresini kapatıp, terk ettiğimiz yazlığımızı şöyle bir dolaşmak istiyoruz…
Ailecek karar verip, yiyip içeceğimizi de yanımıza alır, yazın götüremeyeceğimiz ufak tefek eşyaları da bagaja yükler, Balıkesir’den yola çıkarız. Yavaş yavaş etrafı seyrederek, yemyeşil kırların ve ovaların beyaz papatyalarını, sarı çiçeklerini ve bayrak kırmızısı gelinciklerini seyrederiz. Öten ve cıvıldaşan kuşları, tavına gelen toprağın kokusu ve dokusu ile tarlasında, bağında ve bahçesinde çift süren emektarları da görüp yolumuza devam ederken … bir an önce körfeze ulaşmayı arzu ederiz.
Önce evimizi görür, elimizdekileri kapıdan içeri bırakır, sahile - kumsala koşarız. Eğer açılmış ise bir çay bahçesinde oturur fırından aldığımız gevrek simitleri çay ile birlikte yeriz. Hava güneşli ve güneş tenimizi ısıtıyorsa el, yüz, kol ve bacaklarımızı biraz açar vitamin depolamaya çalışırız.
Yemek için evden hazırlayıp getirdiklerimizi beklide hiç açmadan, akşam üzeri grubu seyreder ve birkaç da fotoğraf çekerek geriye döneriz. Dönüşte, eşe - dosta anlatacak birçok sermayemiz olduğu için sevinçle gördüklerimizi ve memnuniyetimizi paylaşırız. Çiçekli bahçelerimizi otların bürüdüğünü de söyleriz, yani bir ay sonra geldiğimizde işimiz çoktur bizim .
Giderken… , Gökçeyazı’yı, Güngörmez, Balya, İvrindi, Bergama ve Evciler kavşaklarını da geçeriz, hele Havran’a doğru inen ve çıkan rampaları geçipte,…Havran 10 Km.levhasını görünce, Edremit’e
9 Km.yolumuz kaldığını anlarız. Havran’a Koca Seyit heykelinin önünden geçerek şöyle bir uğrar, birkaç çeşit leblebi ve biraz da peynir höşmerimi alırız. İçimizde acele eden birisi varsa, bu işleri dönüşte de yapabiliriz diye hiç durmadan…yolumuza devam ederiz.
…Edremit’in pazarı varsa merkezine uğranır, yoksa Kadıköy üzerinden devamla, Zeytinli kavşağını ve birazdan Akçay kavşağını da geçer, Güre’ye varırız…Fener’i solda bırakır, Altınoluk’a ulaşırız. Bazı dost ve akrabalarımız buradan sonra da yollarına devam ederler …Narlı ve Küçükkuyu’ya kadar giderler.
Havran’dan itibaren bu saydığım “EDREMİT KÖRFEZİ’nin” güzel beldeleri, kendilerine has güzellik ve özellikleri olmasına rağmen, hemen herkes tarafından ALTINOLUK diye tarif edilir. Veya yazın yazlığınız nerede, nereye gidiyorsunuz diyenlere Altınoluk’a - Altınoluğ’a diye cevap verilir.
Çünkü yaz aylarında tüm bu körfezdeki insanlar, KAZ DAĞI’nın bol oksijenli havası, suyu ve bu dağın doruk, yamaç ve tepeleri ile eteklerinden körfeze süzülerek akan ve dökülen soğuk suları ile serinler. Yazın bu yörelerin sebze, meyve ve nimetleri ile beslenirler. Her şey doğal, organik ve birinci eldendir. Haftanın iki günü Altınoluk’ta pazar kurulur, ayrıca Küçükkuyu, Güre, Akçay ve Edremit ile Burhaniye’nin de pazarları vardır ki, bu pazarların ürünleri saymakla bitmez.
Yazın buralarda, büyük bir zevk ve iştahla yediklerimizi şöyle bir sayalım; domates, biber, salatalık, acur, kabak, bamya, fasulye, kayısı, nektarin, şeftali, erik, elma, dut, kiraz, taze mısır ve yeşil nohut, armut, taze incir ve üzüm, kavun, karpuz, kelek, ayva ve nar…
Burhaniye’den - Sahilden ve kıyıları takip ederek Altınoluk istikametine gidecek olursak; Ören’den itibaren, Orjan - İmko, Eski Turban Tesisleri, Türkiye Kömür İşletmesi Kampı, Demiryolu Kampı, Askeri Kamp, Akçay Halk Plajı, Melek Hanım, Orman Gn. Md.lüğü Kampı,Tatil köy, Güre, ileride sağda Tahtakuşlar köyü ve etnoğrafya müzesi, solda Eskişehir - Ankara ve Sigortacılar Kampı, Fener, Avcılar, Afrodit Tatil Köyü, Özdemir Kent, İnci Tur,Yağcılar, 30 Evler, Şahin Deresi, Altınoluk, …. PTT Kampı, Narlı, Küçükkuyu diye… yolculuk devam eder…
Benim buraya kadar anlattıklarım 1979’dan beri Altınoluk’daki yazlığımıza ait yolculuk ve sahil şeridine ait aktarımlardır. Oysa Edremit’ten itibaren sola dönerek, Burhaniye sahillerini takiben Ayvalık istikametinde giderken, çok güzel sahil beldelerimiz de vardır. Orjan - İmko, Ören, Askeri Kamp ve Tesisleri, Öğretmenevleri, İskele, Pelitköy, Artur, Karaağaç, Gömeç, Ayvalık, Cunda Adası, Şeytan Sofrası, Sarımsaklı, Altınkum , Kabakum, Dikili - Bademli ve Çandarlı…buraların güzellik ve özellikleri de insana ayrı bir tat ve zevk verir.
***Altınoluk’ta, uzun süren yaz tatillerinden kalan, çok güzel anılarım olmasına rağmen, yaşadığım bazı güzel rutinlerimi sizlerle paylaşıyorum ;
- Sabah yürüyüşü için evden çıkış, yürüyüş esnasında ve sahil şeridi boyunca dostlarla selamlaşma,
- Karşılaştığım ve çok uzun zamandan beri görüşmediğim bir dost ve arkadaş ile Çınaraltında bir çay içimi - sohbet…Dönüşte balıkçılara uğrama, …bilahare çarşı fırınından gevrek simit alımı ”Balıkesir unundan, Altınoluk suyundan, Yeni çıktı fırından,.. Gevrek simit…)
- Yine dönüş yolunda, zamanına göre, dut, kiraz, armut ve inciri kendi eli toplayıp getiren, cadde ve sokaklarda satan köylü bayanlardan tek tek seçerek alışveriş yapmak,
- Evden verilen diğer siparişleri de alarak aynı yolu takiben yürüyüşe devam ile eve dönüş.
- İyi hazırlanmış yöresel bir kahvaltıyı müteakip, sabah sortisi ve denize giriş, güneşlenme, öğleyin ufak bir atıştırma, hafif bir yemek, öğle istirahatı ve kısa bir uyku.
- Uykuyu müteakip kafede arkadaş grupları ile tavla ve okey partileri, akşam üzeri deniz banyosu, duş ve dinlenme. Çok sıcak havalarda (hafif de olsa ) öğle yemeği yemediğimiz günler olurdu.
-Sahilde; simitçi, kumrucu, midyeci, mısırcı, koz helvacı, incir, armut ve üzüm satanlar, birde elma şekerci “Tabakta pekmez, Yala Yala Bitmez, Haydi Çocuklar Ağlayın …Elma Şekerci Geldi…”
- Akşam yemeğini müteakip yürüyerek çarşıya doğru uzanan uzunca bir gezi, sahilde veya Çınaraltı’nda bir gazinoda oturma ve sohbet… meşhur dondurmacılardan birisinden birer külahlı dondurma alıp yalayarak yemek, banklarda oturarak dinlenme ve eve dönüş…
-Bazı akşamlar, meydandaki gösterileri ve verilen konserleri, sevilen sanatçıları izlerdik. Amfi tiyatro konser ve gösterileri ile yakın köylerdeki yemekli mekanları da dostlarla birlikte ziyaret eder yemek falan yerdik… Şimdilerde Altınoluk çok Avrupa’i oldu, Çınaraltı’ndan Şahin deresine kadar sahil gazino ve kafeleri ile çay bahçeleri, ışıklı kordon caddesi, …istersen hiç yürüme ve gezme, dur, denizi ve körfezin o’ muhteşem gece manzarasını ve yakamozları seyret…doyasıya denizin iyotlu kokusunu teneffüs et…
Bu güzel sahil beldelerine tatile ve kendi yazlığına gidenler dönüşlerinde …sabun, zeytin ve zeytin yağı alır ve bagajlarını doldurarak dönerler, kuru incir bile depolayanlar vardır. Kendi salçasını ve domates püresini yapanlar da olur. Kaz Dağı eteklerinden toplanmış kekik, ada çayı, boş yaprağı, karabaş otu ve oğul otu, kuşburnu ile yaş veya kurutulmuş kızılcık, köylülerden elma kakı, armut ve erik kurusu ile ceviz…vb. almadan geriye dönemezsiniz.
Buyurun sizlerde gelin, görün ve dinlenin, tüm bu nimetlerden istifade edin, tadına bakın, sizin içinde bir şeyler bulunur. Yazımın devamına eklediğim “Hecenin on üçlü ölçüsü ile yazdığım “Kaz Dağı Destanı” şiirimle bu güzel sahil yörelerimizi tarih ve coğrafyası ile birlikte, nimetleriyle de tanıttım, onu sizlerle paylaşıyorum. İyi, sağlıklı ve güzel günlerde okunması dileklerimle… 03 NİSAN 2023
Muharrem KAYNAK
KAZ DAĞI DESTANI
Tarihe sığmayan dev bir efsanesin sen
Göğü yere boşaltır on yedi şelalen
Afrodit’i yıkanırken gördü Sutüven
Altınoluk’ta yar koynu gibidir sinen
Geçmişinde ne güzel efsaneler varmış
Afrodit soyunmuş, Helena kaçırılmış
Sizde İlyada, bizde de Sarı Kız varmış
Hasan burda boğulmuş, Emine kahrolmuş
Bin pınarlıdır diyor sana o’ destanlar
Havran, Edremit, Zeytinli’de akar çaylar
Kızılkeçili ve Manastır’da da çay var
Mıhlı ve Şahin’de azgın akar dereler
Karamenderes, Kocabaş ve Gönen benim
Senden doğan çayların hepsini bilirim
Bir yudum su için ben canımı veririm
Güldür güldür akıyor senin derelerin
Çok sıcak suların var, Güre’deki gibi
Tuzla, Hıdırlar, Külcüler ve Küçükçetmi
Unutmadım, Pınarbaşı ve Evciler’i
Şifalıdır kaplıcalar, hiç girilmez mi
Doruk ve tepelerinden, sular süzülür
Tel tel akar Sutüven, telli gelin olur
Sarı Kız kaz güder, testi ile su taşır
Serindir senin suların, yazın aranır
Bin bereket doludur, senin yamaçların
Bitkilerinden olur, benim ilaçlarım
Astım bile olsam, senden nefes alırım
Uçsam, yine senin tepende konaklarım
Emine kızımız, Hasan bizim oğlumuz
Hasan burda boğuldu ah! siz de duydunuz
Çağlayan bu ses bizim, bizim soluğumuz
Tarih bizi tanır, Türk’üz, Türk’tür soyumuz
Dinle bak; Şair Kaynak ne söylüyor sana
Tarih sizin olsun, yeter bize coğrafya
Bizde Sarı Kız, sizde de İlyada varya
Bu dağ ve bu deniz, hepimizindir İda.