Şairlerin de bir atölyesi vardır, ona şiir atölyesi derler. Bazı şairler atölye ve tezgâh kullanmazlar, onların tezgâhı ayaküstüdür. Burda konusu edilen atölye ve tezgâhlar ile o tezgâhlarda var olan aletler keser, testere, tornavida, pense, matkap, tutkal, çivi... vb. mekanik el alet ve malzemeleri değildir. Burda olanlar kâğıt, kalem ve defterler ile şaire gelen ve gelecek olan ilhamlarla dolu, şairin hayalini süsleyen şiirler ile şiir konu ve çeşitleridir. Şiir kalıpları, hece ve mısralar, kafiyeler, benzeyen ve kendisine bir şey benzetilenlerdir. Benzeyen ve benzetilenlerin tamamı şairin aklında ve beynindedir
Atölyedeki tezgâhtan çıkan şiirler ile ayaküstü yazılan şiirlerin her ikisi de makbuldür. Söylediğim gibi bazı şairler hiç atölyeye falan girmeden ve atölyeye ihtiyaç duymadan da ayaküstü şiirlerini döktürüverirler. Ayaküstü tezgâhlarından da güzel eserler çıkar, bu da bir hüner, marifet ve yetenektir. Buna rağmen herkes şiir yazar ama şair olamaz. Şairlik ayrı bir özellik, yetenek, sanat ve uğraşı işidir.
Eğer kişinin içinde duygulara hitap edecek bir istek, arzu ve heves yoksa bir mısralık bile olsa şiir yazamaz. Buna rağmen şair veya şair ruhlu duygusal bir kişiye konuyu ve şiir yazma talebinizi iletirseniz, anında olmaz ise bile kendisine gelen ilham ile en kısa sürede mükemmel bir şiir üretir.
Şairler eserlerine sahip çıkar ve muhafaza ederler. Bu maksatla, eserlerini biriktirip sakladıkları bir gardırobu veya sandıkları vardır. Şairlerin sayfalar dolusu şiir yazılmış kâğıtları, dosya, klasör ve defterleri ile müsvettelerle dolu bir arşivleri vardır. Not alacak ve şiir yazacak kâğıt bulamadıklarında “unutmamak için” sigara paketi, peçete kâğıdı, dergi veya gazete parçalarına da şiir yazarlar, bu usül çok işe yaramaktadır. Avucunun içine yazanlar bile olur. Şairler birçok şeyi de akıllarında tutarlar.
Buna rağmen şairler kalıcı bilgi, belge ve eser olarak ürünlerini kitaplarda toplarlar. Sayısız şiir ve kitapları olan şairlerimiz olduğu gibi, hiç kitabı olmayan şairler de mevcuttur. Bana göre ayaküstü yazılan şiirler daha makbul olsa da şairlik, ozanlık, âşıklık ve ustalığı gerektirir. Bu tür şiirleri yazan şair ve ozanlarımız esasen hayat mektebini bitirmişlerdir. (Karacaoğlan, Âşık Veysel Şatıroğlu… gibi)
Atölyesi olan ve atölyesindeki tezgâhlarda şiiri hece hece, mısralara döken ve yazan şairlerimiz vardır. Onlar “Kafiyeler” ile mısralarda “İç Ahenk” yaratırlar, seçtikleri “Tema” ve “Mecazlar” ile de şiirlerini süslerler. Böylece yarattıkları şiirlere sanattan ve edebiyattan da çok şeyler katmış olurlar.
İsimleri saymakla bitmeyen nice usta şairlerimiz vardır; Mehmet Akif Ersoy, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Arif Nihat Asya, Orhan Veli, Tevfik Fikret, Necip Fazıl… Atilla İlhan, Edremitli Mustafa Seyit Sutüven, Ahmet Arif, Can Yücel… Adını yazamadıklarımdan ve sevenlerinden şimdiden özür diliyorum. İlk aklıma gelen şairlerimizi yazdım.
Atölyelerde üretilen şiirler ile ayaküstü âşık edebiyatı ile doğaçlama yaratılan şiirlerin “beyit, mani, türkü ve dörtlüklerin” her ikisinin de tadına doyulmaz. Atölyeden çıkan şiirler kazanlarda kaynatılan üzüm pekmezi gibidir, içine toprak ve sevgi hariç hiçbir şey katılmaz. Çok emek ister ama okuyanı da çok olur. Okuyucuya ulaşıncaya kadar mısralar onlarca kez düzeltilir, değiştirilir, mükemmelleştirilir.
Doğaçlama ve âşık edebiyatı ile ayaküstü üretilen eserlerden özellikle “beyit, mani ve türküler” bir kez söylenir, yazılır ve öylece kalır, kolay kolay da değiştirilip düzeltilmez. Diğerlerini kaynatılmış üzüm pekmezine benzetmiştik, bu şiirlerimiz de bin bir çiçekten elde edilen Bal’dır. Bal’a bir şey katılmaz ve karıştırılmaz, bal başka şeylere karıştırılır ve bin bir ağız tatlandırır. Eğer şairlerimiz mahlasını bizzat yazıp söylemezler ise eser halkımızın gönlünde yerini alır ve anonimleşir. Anadolu’da çarşı ve pazarda gezen ve mani okuyan, beyit atan ve okuyan “maniciler” vardır. Maniciler türkü de yakarlar.
Şiir denince aklımıza mani, şarkı, türkü, ağıt, destan ve marşlar gelir. Bazı şiirler de vardır ki sadece şiir olarak güzelliğini ve özelliğini muhafaza eder ve edebiyatımızdaki yerini alır. Bazıları beyit ve türkü olarak akıllarda kalır. Hepsinin ortak vasfı insanı duygulandırması, coşturması, aşka ve sevgiye uzanan hayal basamaklarına tırmandırmasıdır. İnsana insanca duygular yaşatması da çok önemlidir.
Şiirle insanın ayakları yerden kesilir ve insan hayatı tozpembe görür. İnsan duygulanır, boğazı düğümlenir, gözleri yaşla dolar, bazen de galeyana gelir coşar, dağları aşar ve dağları deler.
Şiir dünyası uçsuz, bucaksız ve sonsuzdur. İnsanoğlunun varoluşundan itibaren yerli ve yabancı yüz binlerce şair ve yazar milyonlarca şiir yazmışlardır. Günümüz şairleri ile gelecek yılların şairleri de yazmaya devam edeceklerine göre şiirler bitmez, şairler tükenmezdir. Sanat ve edebiyat çok derindir.
Şiirler; Epik, Lirik, Didaktik ve Pastoral şiirler olarak tasnif edilir. Halk edebiyatımızın şiir ölçüsü milli ölçümüz olan hece ölçüsüdür. Cumhuriyet dönemine kadar şairlerimiz aruz ölçüsü ve aruz kalıpları ile de şiir yazmışlardır. Bir zamanlar Orhan Veli’nin öncülüğünde serbest vezin ile yazan şairlerimizde olmuştur. Serbest vezin genç kuşak şairlerimiz tarafından benimsenmektedir.
Mani, türkü, semai, varsağı ve koşma gibi nazım türlerimiz vardır. Başlıca koşma örneklerimiz; Güzelleme, Koçaklama, Taşlama ve Ağıtlar’dır. Konuları; Aşk, Sevgi, Doğa (Tabiat), Ölüm ve Yiğitlik’tir. Anonim halk edebiyatında yörelerine göre; Kırık, Kayabaşı, Oturak, Bozlak, Türkü, Mani, Uzun hava, Hoyrat gibi isimler alır.
Şarkı, türkü ve marşlarımızın sözleri şiirlerden oluşmaktadır. Şairler şarkı sözü yazmazlar, şairler şiir yazar, eğer şiirleri bestelenir ve notaya alınarak TSM veya THM tarzında bir esere dönüştürülürse ki biz ona şiirin gelinlik giymiş/notaya bürünmüş hali deriz ona ve onun şiirine o zaman şarkı sözü denir.
Şairlere ilham gelmesi gerekir. İlham geldiğinde şairi tutamazsınız, şair yazar da yazar. İlham gelmez ise veya şairimiz o mod’da değilse, şair günlerce ve aylarca bekler. Mumun ışığı sönmüştür, yeni bir ışığın yanmasını veya yeni bir sabahın olmasını bekler. Yüz günde şiirinin bir mısrasını bile düzeltip son şeklini veremeyen bir şair, bir bakarsınız ilham geldiğinde, bir gecede yüzden fazla şiir yazar.
Güneşin doğuşu ve batışı, ay’ın doğuşu, hafif hafif ve ılık ılık esen bir rüzgar, çiseleyen yağmur, lapa lapa yağan kar… Çiçek, papatya ve gelincikler ile süslenen kırlar, uçuşan kelebekler, sevgilinin gelişi veya gelmeyişi, sevgilinin gülüşü, duruşu, yan bakışı, gamzesi, gözü, kaşı, kirpiği ve ince beli, gül dudağı, elma yanağı, aşırı sevinç ve üzüntü… vb. tüm bu sayılanlar ve daha sayılamayanlar şiire konu olur ve insanı hayata bağlar. Konumuz şiirdir şiirin tarifini de yapmak gerekir;
Şiir: Bir bakıma kelimelerle güzel biçimler kurma sanatıdır.
Şiir: Ses uyumu, ölçü ve uyak gibi öğelerin yer aldığı yapı veya dizeler içine serpiştirilen seslerle süslenen duygu, düşünce ve hayalin ahenkli bir biçimde aktarılmasıdır.
Şiir: Duygu ve düşüncelerin okuyan ya da dinleyenlerde güzellik duygusu uyandıracak bir biçimde aktarılmasıdır. Şiir: matematik ve hesap işidir, hesapsız, kitapsız ve ölçüsüz şiir olmaz.
Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı 1971 yılındaki bir yazısında şiirde nefes ve ses iki unsurdur. Mısranın ayakları yerden kesilmezse halis bir şiir değildir der. Her ölçülü ve kafiyeli söz şiir olamaz.
Ben de diyorum ki; şiiri severek okuyun, şiir yazın, şiir yazan ve şiir sevenleri tanıyın ve onlarla iletişim içinde olun. Şiir seven ve yazanlar hayatı ve yaşamayı sever. Şiir, sanat ve edebiyat sevgisi insanı hayata bağlayan en güzel araçtır. Şiir şifa ve ilaçtır, şifa arayanlarınız varsa, onlara dualarla birlikte şiirler de okuyun. Sevginin her tür ve şekli, insana bir şiir yazdıracak kadar güzeldir. Ruhun şarkı söylerse hayat seni mutlaka dansa kaldırır. Sen dans etmeye devam et ruhun illaki şarkı söyler.
Sizin de ayaklarınızın yerden kesildiği ve bacaklarınızın titrediği, kalbinizin çok hızlı attığı ve aniden gözlerinizin parladığı, yüzünüzün güldüğü ve çok mutlu olduğunuz an ve zamanlar mutlaka olmuştur. İşte o an şiir yazmanın ve yazmaya başlamanın tam zamanıdır. O mutlu an ve zamanları tekrar yaşamak hepimize nasip ve kısmet olur inşallah…
Her zaman çevremize ve sevdiklerimize gülerek ve sevgi ile bakalım. Mümkünse sevdiklerimize meramımızı şiirle anlatalım. İçimizdeki sevgi, saygı, aşk, muhabbet ve merhamet ile vefa duyguları hiç eksilmesin. Sağlıcakla kalın.