Adam, büyük bir şirketin üst düzey yönetim kadrosundadır.
İsmi önemli değil…
Soyadı “kıRç” tır…
***
Şirket şubelerinden birine müdür olarak atanır.
Atandığı şubeyi, bir kaygıdır sarar!
Çünkü bu yeni müdürün; adaletsiz yönetim biçimi, despotluğu ve “Dediğim dedik, çaldığım düdük” mantıklı, kimseyi dinlemez tavırlarıyla nam salmış ve personel genelinde sevilmeyen bir yapısı vardır.
Müdür bey, yeni görev yerindeki ilk gün; şirkette çalışan bütün personeli toplantıya çağırır.
Toplantıda tam tekmil herkesi ister.
Bölüm şeflerinden memurlara, şoförlerden temizlikçilere, güvenlikçilerden çaycıya, yemekhane aşçıları, bahçıvana kadar herkes toplantıda olmalıdır...
***
Toplantı başlar.
Yeni müdür, kendini tanıttıktan sonra, başlar beklentilerini sıralamaya.
Uzun bir nutuk attıktan sonra; “Gelelim benim için en önemli konuya…” der. Ve toplantı odasındaki kara tahtaya, soyadını aynen şu şekilde yazar: kıRç...
“R” harfini, herkesin dikkatini çeksin diye bilerek büyük yazmıştır:
“Gördüğünüz gibi, benim soyadım kıRç. Alışılmışın dışında, sık rastlanılmayan bir kelime. Bütün personeli rastladığım her yerde bu konuda imtihan edeceğim. Bunu görev yaptığım her yerde yaparım, burada da yapacağım. Soyadımdaki R harfini unutarak telaffuz eden olursa, yakarım! Sakın ola ki bu R harfini unutmayasınız ha…” şeklinde yüksek perdeden, biraz da tehditkâr, uyarır.
***
Toplantı dağılır. Ama herkesi alır bir korku ve panik…
“Ne yapsak da bu adamın soyadını doğru söylesek? Soyadı bir garip; kıRç... Bu nemenem bir soyadıdır? Ya unutursak, aradaki bu çok mühim R harfini? Adam yakacağını söylüyor... Öyle ya; kelimeden R harfi çıkarsa, bambaşka bir manaya dönüşecek… İşte o zaman, ayıkla bir çuval pirincin taşını... Yandı gülüm keten helva…”
Şirketin hemen her departmanında bu yollu konuşmalar ağızdan ağıza dolaşmaktadır.
***
Bu arada, müdür bey de asansörde, koridorda, yemekhanede, orada burada rastladığı herkesi imtihan etmektedir:
“Söyle bakalım evladım, neymiş benim soyadım?”
“kıRç, efendim...”
Sınavı iyi bir sonuçla atlatmış ve rahatlamış öğrenci edasıyla, saygılı bir şekilde baş selamını çakan personel yanından uzaklaşır.
Müdür bey de aldığı cevaptan memnun, bıyık altından bir gülümsemeyle;
“Aferin...”
Bu durum, şirkette sürüp gitmekte, kimse bir gaf yapmadan, çam devirmeden, müdür beyin sınavından geçmektedir…
“Soyadım ne?”
“kıRç efendim…”
“Aferin...”
***
Ancak, şirketin emektar yaşlı çaycısı, mutlaka bir yanlış yapacağı korkusuyla, müdür beyden köşe bucak kaçmakta, içinden Allah’a yalvararak, “Ben kesin bir hata yaparım. Nereden çıktı bu adam? Yanlış söylersem, işimden-ekmeğimden olurum. Ama bu kaçışın sonu yok. Bir gün bu müdür beni de enseleyip, bir güzel imtihan edecek. Allah’ım sen yardım et...” diye dua etmektedir.
Günler, haftalar derken; gerçekten de müdür bey bizim emektar yaşlı çaycıyı bir gün kıstırır…
“Benim soyadım ne?”
Çaycı, hınk-mınk eder, yutkunur…
“…….”
Panik ve sıkıntıdan tir tir titreyen, terleyen, kem küm eden çaycının ağzından dökülüverir cevap;
“göRt…”
Evet...
Emektar çaycı, müdür beyin soyadındaki o çook çok önemli “R” harfini unutmadan söyleyebilmiştir.
***
Kıssadan hisse, hikâye bu...
İster müdür, ister evin babası olunsun... Kişi, ilişki içinde olduğu her kademe ile gönül dostluğu kurmalıdır kanaatindeyim…
Önemli olan; kişinin adı, sanı, namı, soyadı, aile adı, makamı, mevkisi, parası, pulu bilmem nesi değildir…
Önemli olan; kişinin muhatap ya da muhataplarının gönlündeki adı, sanı, şanı ve makamıdır…
***
Emektar yaşlı çaycı da, müdür beyin ‘gönlünde yer eden makamını’ söyleyivermiş, hem de “R” harfini unutmadan…