Ortada bölücülük varsa hepiniz sorumlusunuz.
Çünkü bölücülük yapılırken, hepiniz oradaydınız…
43 Yıl Önce kutlanan 19 Mayıs’ta gazetelere kabaca baktım. Neler mi gördüm? Bir arpa boyu yol almadığımızı… Şimdi birlikte bakalım.
“Bu bayrama (19 Mayıs gençlik v e Spor bayramı), “Cumhurbaşkanı Seçimlerinde Sorumsuz Davranışlar” ile giriyoruz.
Ülkemizin Devlet Başkanı seçilemiyor! Basının “Nafile Turlar” diye adlandırdığı oylamalar sürüp gittikçe, Türkiye’de devlet otoritesi de aynı tempoda yurttaşın tereddütlü bakışları arasında eriyip duruyor….”(1)
Evet, bu görüşlere itirazı olan var mı? Biraz daha devam edeyim:
“Bizce sorun seçilecek Cumhurbaşkanı’nın hangi Anayasal yetkilerle krizlere çözümler getirip getirmeyeceği değildir. Asıl sorun, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Parlamento’nun ve bu kuruluşa damgalarını vurmakta olan siyasal parti yetkililerinin sorumsuzluğudur…” (1)
BAŞINI CAMA ÇARPAN SİNEKLER
Kafanız karıştı değil mi? Hemen bir açıklık getireyim.
Bu yazı günümüzden 43 yıl önce yani 1980 yılında yine bir 19 Mayıs Bayramı’nda gazetenin başyazısı olarak yayınlanmıştır.
43 yıl önce seçilemeyen Cumhurbaşkanı için ‘bitmez tükenmez turlar’ eleştirilmektedir. Acemi yazarların sorusunu sorayım? Tarih tekerrür mü etti? Hayır! Hayır! Bu konu açıklığa kavuştu, tarih değil, tekerrür eden hatalardır. Biz kırk yıldır başını cama çarpan sinekler gibi, çırpınıp durmuşuz. Aydınlığa doğru koşmak istiyoruz ama aradaki saydam engeli göremiyoruz.
Çünkü matematik ve felsefeyi öğrenmeden zenginlik için siyaseti keşfettik.
SANKİ BUGÜN GİBİ…
O günün gazetelerine baktım. Bakmalıyız ki ne kadar mesafe aldığımızı bilelim. Bazı konulardan o günlerden bile geriye düştüğümüzü dehşetle gördüm.
Yazıda bir demokrasi tanımı yapılmış:
“Demokrasi, uzlaşma formüllerinin en hakça yönetim yollarını ortaya çıkardığı açıklık rejimidir…” (1)
Bu açıklık hala sağlanmış değildir. Kapalı kapılar ardında bize ne tür kader çizildiğini bilemiyoruz. Pazarlık masalarında ortaya ne kadar pay olarak sürüldüğümüzün farkında bile değiliz. Açıklık adına, ‘kapalı kapıları’ kendi ellerimizle inşa etmeye devam ediyoruz. Biz artık halk değil, siyasetin müşterisi konumuna düştük.
“Ülke iç savaş bulutlarının sürekli tehdidi altında iken, komşu ülkeler savaş tehlikelerini yaklaştıran bunalımlara, neden olurken Parlamento çatısı altında sürüp gitmekte olan bu sorumsuzluk örneği, tarih karşısında affedilecek bir olay değildir…” (1)
Bunu okuyunca tebessüm ettim, acaba kırk yılı aşkın sürede anlayış olarak ne kadar ilerledik? Bir ilerleme sağlamış olsaydık, bence bu gün başka şeyler konuşuyor olurduk…
ATATÜRK’E HAKARET
“Kutsal bir gecede, kutsal bir yerde ve milyonlarca seyircin huzurunda iğrenç ve alçakça bir gösteri yapıldı. Regaip kandili nedeniyle mevlit okunurken, Büyük Kurtarıcı Atatürk’e dua faslı sırasında galiz söz ve hakaretlerle kutsal gecenin anlamına kadar uzanan bir davranışta bulunuldu…” (2)
40 yıldır, sıfıra sıfır, elde var sıfır…
Bu günde gazetelere baktığınızda bu iki konuyu görmek mümkün…
Biz o yıllar Hep Cumhurbaşkanının sorumsuzluğunu düşündük, ama siyasi parti liderlerinin sorumsuzluğunu hiç konuşmadık…
Sahi, ister Atatürk yandaşı ister karşıtı olsun, siyasi parti liderlerinin hiç mi sorumluluğu yok.. Bu tanrısal dokunulmazlık nereden geliyor?
“Din elden gidiyor” tehdidini pazarlayıp memleketi soyanlarla, “Atatürkçülük elden gidiyor” diyerek, sanki – vebali günahı boyunlarına – gidişattan memnun olanlar kardeş kardeş bu memleketi sorumsuzca yönetmekte…
Tanrı aşkına, halkına yalan söylediği ve memleketi zarara uğrattığı için yargılanan bir siyasi var mı? Ben bilmiyorum.
“Bir araya gelip de ne : “Siyasi Ahlak Yasası” çıkardılar ne de “Nereden Buldun Yasası”…
Daha da vahimi, bir siyasinin hızla zengin olması yurttaşlarımızca kanıksandı…
Kim bilir belki de siyasete girerek, zenginleşme sırasını bekliyordur.
BİR ARPA BOYU
Gazetelere devam ediyorum: “10 yıldan bu yana yanlış taban fiyatı politikası, bugünkü yaş sorununu doğurdu…” (3)
İnanın bu haber bugünün değil, 43 yıl öncesinin… Yazıklar olsun!
O günden bu güne 21 Hükümet (1980’den 2018’e kadar) ve 12 Başbakan bu ülkeyi yönetmiş ve bugün de, yağ, soğan, patates, fındık, pamuk gibi ürünler için taban fiyatı politikası yok…
Bunca yıldır bir arpa boyu yol gidilmemiş, çiftçinin sorunu çözülmemiş, ne utanan bir tarım bakanı var ne de vicdan azabı çeken bir başbakan…
BİR DE BÖLÜCÜLER…
Bölücülerden başımızı bir türlü kurtaramadık. Bölücülerden şikâyet etmeyen yok, ama bölücülükten kurtulduğumuz da yok… Arkadaş, bu iktidarlar ne iş yapıyor?
Hayatım boyu kiminle konuştuysam “Rüşvete” karşı… Ama hep rüşvet var. Bu güzel ülkemde anlaşılan, Utarit veya Neptün’ gezegeninden gelen uzaylılar rüşvet alıp veriyor.
Rüşvete sövmeyen yok, almayan da... (Elbette bu mikroba bulaşmayanları tenzih ederim)
Kenan Evren Atatürk diye diye Atatürk’ün kurumlarını kazıdı… Yetkililer “Rüşvete hayır!” diye diye artık rüşvet ve iltimas kurumlaştı. Çalıyor ama çalışıyor, bu mantığın sonucudur.
Ve bölücülük;
“CHP Genel başkanı Bülent Ecevit; ‘Yıllardır halkımızı içeriden bölmeye uğraşanlar var. Sağcıyla solcuyu, ilericiyle tutucuyu, Sünni ile Alevi’yi bir birine düşman etmeye uğraşanlar var…’ (3)
Söyledikleri yanlış mıydı? Hayır kesinlikle doğruydu…
Bülent Ecevit bu tespitlerini sağ iktidar için söylemişti… Arası 43 yıl geçti, bu gün sağ iktidar, CHP Genel başkanını “Bölücülük” ile itham ediyor. Kırk yıldır değişen bölücülüğün adresi…
Kardeşim, siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Bu memleketi siz yönetiyorsunuz, yurttaş için ha o bölücü ha bu bölücü.. Yurttaş için ne fark eder?
Adamsanız gereğini neden yapmıyorsunuz?
-Daha eskisine gitmiyorum – Kırk üç yıldır, bölücülüğü kazımamışsanız, ha o parti ha bu parti… Ben yurttaşım. Memlekette bölücülük tehdidi varda, bundan hepiniz el birliği ile sorumlusunuz…
Çünkü bölücülük yapılırken hepiniz oradaydınız…
Bu kafa ile gidildiği takdirde başlıktaki noktalı yere kaç yazarsanız yazın. Bir şey değişmez.
*
Bu yazı bitmez… Daha çok devam eder.
(1) 19 Mayıs 1980 Yeni Adana Gazetesi
(2) 17 mayıs 1980 Yeni Adana Gazetesi
(3) 19 Mayıs 1980 Yeni Adana Gazetesi.