Okumak, yazmak kadar okuduğunu anlamak da çok önemlidir.Çocukluğumu düşünüyorum, henüz okula gitmemiştim ama konuşuyordum ve derdimi anneme, babama ve yakınlarıma az veya çok anlatabiliyordum. En büyük arzum, bir an önce okula gitmek ve okumayı, yazmayı öğrenmek idi.
Onun da sırası geldi ve ben de ilkokula başladım, o tarihlerde eğitim ve öğretim sistemi öyle olduğu için “Harf - Hece - Kelime ve Cümle… sırası ile” hem okudum, hem de yazdım. Okuduğumu ve söylenenleri daha iyi anlamaya başladım. Neler öğrendiğimi soranlara, anlatabilecek seviyeye ulaştım.
İlk okul ikinci sınıfa gelince, öğretmenimiz okuduğumuz kitabı ve tahtaya yazdığımız yazıyı okutur ve derdi ki; söyleyin bakalım burada ve bu yazıda ne demek istiyor, ne anlıyorsunuz, anladığınızı bize anlatın. Ne anlıyorsam (Anlıyorsak) hemen söylerdim, zaten bütün arkadaşlarım da okuyunca aynı şeyleri söylerlerdi.
Derdim ki, ne kadar güzel bir şey bu hepimiz Türkçe konuşuyoruz, Türkçe okuyup - yazıyoruz ve yazılanların ne anlama geldiğini Ayşe’de, Fatma’da, Ali ile Ahmet ve Mehmet ‘de anlayabiliyor. Demek ki aklın yolu bir, demek ki insanlar ya kendi dilleri ile konuşarak, yada kendi dillerinde yazılanları okuyarak anlaşabiliyorlar. Yazıyorlar, okuyorlar ve okuduklarını anlayabiliyorlar.
Mutluyum, okuyup yazabiliyorum, ne mutlu bana ki okuduğumu anlıyorum ve ne anladığımı başkalarına anlatabiliyorum. Anlayamadığım zamanlarda, bir kere daha okuyorum, zaten üç kere ve daha fazla tekrar edince de ezberliyorum. Öyle yan gözle bakarak, kopya çekerek falan değil. Gerekirse elimdeki kağıt ve kitap sayfalarından açıkça okuyorum. Her şeyden öte, eğer anlayamaz isem bir bilene soruyorum ve danışıyorum.
Gazete, dergi ve kitapları kaç sayfa olursa olsun okuyabiliyorum, anlıyorum ve başkalarına da anlatıp, aktarabiliyorum. Anayasamızı, yasalarımızı, resmi gazete, günlük gazete ve dergileri de okuyabiliyorum. Hatta, çat - pat da olsa biraz İngilizce bildiğim için o dildeki yazıları da okuyup anlayabiliyorum. İnsan kaç dil biliyorsa o kadar sayıda adam sayılıyor, bu da insanı mutlu kılıyor.
İlkokula yeni başlayan çocuklarımıza da kendi kitaplarını okutuyorum, okuyorlar, anlatın bakalım, anladınız mı diye sorunca da anladıklarını çok çok güzel ifade edebiliyorlar.
Herkes bir değil, sanki okumak - yazmak ve biraz da mürekkep yalamak gerekiyor, biraz da akıl. Bazen bazıları anlamakta değil, anlaMAmakta ısrar ediyorlar, dosdoğru anladıkları halde işlerine öyle geldiği için öyle anlıyor ve öyle söylüyorlar.
Çocukluğumda ne masallar okudum, ne masallar dinledim ve ne masallar ile kandırıldım, daha sonra, okumak istediğim hikaye ve romanları kendim seçtim ve okudum, hem de zevk alarak okudum, okuyunca çok dersler aldım. Şimdilerde ansiklopedileri karıştırıyorum, internete girip her konuda bilgi edinebiliyorum.
Artık hepimizin karnı masallara tok. İlime, bilime, fenne ve modern çağın teknik gelişmelerine açız ve açığız. Modern ve makineleşme çağı ile teknik alandaki gelişmelerin bizi nereye götüreceğini merak ediyoruz, bu sebeplerle her şeyi araştıralım, soruşturalım ve sorgulayalım diyorum.
“Anam cahildi ve şöyle derdi, aman oğlum, tamam oğlum bu da böyle imiş, sus, sesini çıkarma, söz dinle, napalım, inanacağız” Bunu anam böyle söylerdi ama ben dinlemezdim. Şimdi de ben inansam ve dinlesem bile çocuklarım ve torunlarım inanmıyor ve dinlemiyor.
Çocuklarımla aramda 20 - 25 yıl, torunlarımla aramda 65-70 yıl yaş farkı var. Onlar benim umudum, geleceğim, Türkiyem’in geleceği, memleketimin direğidir, Cumhuriyetimizin bekçisidir. Nöbet sıra ile yapılan bir görev olduğuna göre Vatan, Millet ve Cumhuriyetimizi koruma ve kollama görevi şimdi ve bundan sonraki yıllarda onlardadır..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bizim devletimizdir. Devletimizin bir Anayasası var, Anayasamızın her maddesini, bendini ve fıkrasını okuyup ezberlemişler, bana da öğretiyorlar. Onlar okuduğunu anlıyorlar ve anlamayanlara da anlatıyorlar. Hele anayasamızın ilk üç ve hatta dört maddesini bilmeyen Türk Genci ve Türk Vatandaşı olduğunu düşünemiyorum.
Atatürkçü gençlerdir onlar, Türk Gençliği’nin neferleri ve Atatürk’ün, Mustafa Kemal’in askerleridir. Atatürk’ün İlke ve İnkılapları’nın bekçisidir onlar, onlar sayı saymasını da çok iyi biliyorlar.
Ben de kendi kendimi imtihan ettim, Yüz nedir?, Yüzde nedir ? Yüzde yüz nedir? Yüzde elli nedir? Yüzde elli artı bir kaç eder? …vb. Birden yüze kadar da tek tek saydım. Bir, iki, üç…yüz , yüz artı bir eşittir, yüz bir diye…%50+1 eşittir, %51ediyor onu da öğrendik, 100+1 eşittir, 101 ediyor onu da öğrendik. (TC. Anayasası Md-101) En başından en sonuna kadar Anayasamızı okudum.101nci maddeye geldim, bir kere okudum, bir kere daha okudum ve anladım.
Anayasamızın 101’nci maddesi diyor ki; Cumhurbaşkanı kırk yaşını doldurmuş, yüksek öğretim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı’nın görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.
Anayasamızın bu amir hükmünü, okuma ve yazma bilen her Türk vatandaşı gibi anlamak gerekir. Hiç kimse, o öyle değil, biz onu şöyle anlıyoruz ve şöyle yorumluyoruz falan diyemez. İşte o zaman bir bilene tekrar sorulur. Yargıtay’a veya Anayasa Mahkemesine ve Yüksek Seçim Kurulu’na falan da sorarız. Mürekkep yalamış ve bu işin Profesörü olan Hukukçularımız ile Barolarımıza ve Hukuk Fakültelerimize de sorarız.
İnsan bazen, kişilerin neden okuduğunu anlayamadığına inanamıyor, anlayamadın ise sor be kardeşim. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp diye bir söz var. Aklını kullansaydın be kardeşim, aklın neredeydi, hiç mi bir bilene sormadın..vb. sözler senin için de söylenecek. Aklınızı kiraya vermeyin, öncelikle kendi aklınızı kendiniz için kullanın diyorum ve sonuç olarak ben böyle düşünüyorum.
Ne mutlu bizlere ki; Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir diyen bir anayasamız var. İşte Cumhuriyetimiz yüz yılını doldurdu, 2023 yılı vatanımıza, milletimize ve tüm insanlık alemine barış, huzur ve mutluluklar getirsin. Yeni yılınız kutlu olsun.