“Kaderine terk edilmişlik duygusunun” milliyeti yoktur.
Duymak için sıcaklığını
bir el aradım
Merhaba deyip sıktığımda; Anladım ki; yoklar
Bir yaprağın güzelliğini paylaşmak için
Çaldım kapılarını.
Kapılar çoktu.
Elimde taze umutlar, başıboş bulutlar
Görmeseydim gözlerini özlemle dolacaktım
Göz göze geldiğim de; Anladım ki yoklar.
Düşünürken ne çoktular
Bir duble rakıdan sonra çoğaldılar.
Sözcüklerle yırtıldı karanlıklar.
Aydınlığa giden dikenli yolları aşmak için çağırdığımda
Anladım ki yoklar;
Onlar hep vardı; dün, bugün, yarın
Ve gelecekte ve geçmişte.
Olmadıkları zaman bile oradaydılar;
Cenazelerde ağlayıp, düğünlerde oynadılar
Var olacakları yolları aradılar.
"Haydi yola" diye bağırdığımda; Anladım ki yoklar.
Uçuşan her bilginin peşinden koştum,
Bilgi servetim engin dağları aştı.
Yedeğimde taşıdım, ömrümün her anında
Kırılan bir dalı, akan gözyaşını,
Tamire kalktığım da; Anladım ki yoklar.
Ve fırtınalarda sığınacak adacıklar oluşturdum.
İhtiyarlık ve düş kırıklığının yarattığı sularda,
Bitkin ve yorgun bedenini dinlendirmek için
Bir ada aradığım da; anladım ki yoklar.
Anladım ki bu yoklardır yaratan Spartaküsleri ve öldüren
İbn-ı Rüşt'leri yetiştiren ve gömen onlardır.
Onlardır, özgürlüklerin peşinden koşup yakaladığında yok eden.
Yok oldukça çoğalan, çoğaldıkça yok edilen.
Onlardı putları tanrılaştırıp, tanrıları putlaştıran
Onlardı alkışlayarak kahramanları öne süren ve idamlarını sessizce seyreden
Ve onlardı öldürdükleri tanrılarının kanını alınlarına süren.
Budist'e rahmet okuyan, Müslüman'a İstavroz çıkaran,
Yahudi'ye beş vakit namaz kılandır onlar…