Yurt dışında başka iş bulamayan, açlıktan nefesi kokmaya başlayan Temel, keşiş olmaya karar vermiş.
Karnı doymuş, kalacak yer de var ama dünya zevkleri yasak.
Temel bu, ihtiyacını gidermek için hemen bir çözüm üretmiş.
En güzel rahibe kapısının önünden geçerken bağırmaya başlamış Temel;
“Olmaz İsa! Olmaz!”
Rahibe, kapının önüne gelip merakla ne olduğunu sormuş.
“ İsa ile konuşuyorum” da demiş Temel “ Bana kapımın önünden geçen ilk rahibeyi odama almamı söylüyor.”
Rahibe;” İsa söylüyorsa yapacak bir şey yok!” diyerek girmiş içeri.
Temel gözleri kapalı, trans halinde sürdürmüş konuşmasını ;” Yok artık İsa! Onu söyleyemem! “
Rahibede şaşırıp ve sormuş “Yine ne oldu?”
diye.
“ İsa senin soyunmanı istedi” demiş Temel.
Rahibe de
“O öyle söylüyorsa bi bildiği vardır” diye cevap verip soyunmuş.
Temel’in İsa ile sohbeti sürmüş.
“ Sen de soyun, rahibenin üstüne çık. Azıcık ucunu...”
Rahibe ne yapsın? Emir büyük yerden.
“Ama” demiş Temel’e “ Asla bekaretime dokunmak yok!”
Temel rahibenin üstüne çıkınca durur mu?
Başlamış bağırmaya;
“İtmesene ulan İsa! İtmesene!”
İnsanlık tarihi boyunca amacına ulaşmak için, Temel gibi dini kullananlar her zaman olmuştur.
Temel hiç değilse İsa’yı kullanmış. Bazıları doğrudan Allah’ı alet ediyor.
Dursun, karısı Fadime’ye;” Pizum tarikatun şeyhi Allah ile konişayimuş.” demiş heyacanla.
Şeyhin gençliğini bilen Fadime;” Ne malum konuştiğu?” demiş “ Heruf pelki yalan söyleyidur!”
“ Saçmalama Fadume!” demiş Dursun hem şaşkın hem kızgın şekilde;” Allah’la konuşan piri hiç yalan söyler mu?”
Ee, adamın Allah’la konuştuğuna gerçekten inanıyorsanız, yalan söylediğine elbette inanmazsınız.
İnanmaktan bahsedince bu fıkrayı yazmadan olmaz.
Küçük Temel babası Dursun'a sormuş;" Papaciğum Erdoğan’ın sözlerine inanapilir miyum?"
Dursun cevap vermiş;" Doğru söylediğunde elpetde inanapilursun uşağum. Fakat yalan söylediğunde asla inanmamalisun!"
Konu nereden sayın Erdoğan’a geldi anlayamadım.
Ama madem geldi devam edelim.
Zat-ı Şahaneleri, Konya'da yaptığı konuşmada ; “Şimdi bay bay Kemal, yanındakilerle beraber emri nereden alıyor? Kandil'deki teröristlerden alıyor. Biz de emri Allah'tan alıyoruz. 14 Mayıs'ta emri dağdan alanları mezara gömmeye var mıyız? Dini, bayrağı, ezanı olmayanlar Bay Kemal'i destekliyor.” diye aslanlar gibi kükremiş.
İnsan bu konuşmaya ve sayın Erdoğan’ın bugüne kadar yaptıklarına bakınca; “ Acaba emri doğrudan mı alıyor ?” diye düşünmeden edemiyor.
Çünkü benim bildiğim kadarıyla Kuran’da böyle emirler yok.
Örneğin; “Araf Suresi, 31. ayet: Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” diye emretmiş.
Ama ben;
Kendinize 1.150 odalı saray yaptırın, millet açlıktan kıvranırken sizler sarayınızda ziyafet sofraları düzenleyin,
Yangın uçağı almak yerine 15 özel uçak alın,
Milleti, hiç bir zaman alamayacakları TOGG ‘un hayaliyle avuturken, kendinize milyonlarca liralık bir sürü makam arabası alın, diye bir emire rastlamadım.
Kul hakkı yemeyin, yetim hakkı yemeyin gibi emirlere rastladım ama ;
Bütün sülalenizi zengin edin, bütün önemli makamlara yandaşlarınızı atayın, bütün önemli ihaleleri yandaşlarınıza verin gibi bir emir yazdığını hiç görmedim.
Hadi hepsini geçtim de; “Nisa Suresi, 116. ayette mealen;” Allah’a şirk koşmayın, şirk koşanı affetmem!” diye emrettiğini ben bile bu yarım aklımla biliyorum.
Biliyorum da; Recep Tayyip Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir, diyenleri, Erdoğan’da Allah’ın tüm vasıfları var, diyenleri milletvekili yapın diye bir emire rastlamadım.
Onun için; “ Acaba!” diyorum “ Haşa! Acaba bazı emirler kendisine doğrudan mı geliyor?”
Biz kimsenin inancıyla uğraşmayız. Herkes kendi özel hayatında Allah’ın emirlerini dilediği gibi yerine getirebilir.
Ama devletler din kitapları ile değil evrensel hukuk ve demokrasi kuralları ile yönetilir.
Ve o devlet Türkiye Cumhuriyeti ise bizim emir aldığımız yer bellidir.
O yüzden, içinde Temel geçen ama fıkra olmayan bir bölümle bitirelim yazımızı.
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne TEMELİ budur. Bu TEMEL, senin en kıymetli hazinendir!”
Onların meselesi ne olursa olsun, bizim TEMEL MESELEMİZ budur.
Çünkü emir büyük yerden;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten.
Yüreğinizden sevgi, içinizden ümit, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın!
Az kaldı!
Çok az!
Bu haftaki köşe yazımı rahatsızlığından dolayı yazamadığımdan değerli dostum avukat Ulvi Puğ un Facebook sayfasında aldım