Asker halkı düşmandan, polis ise yöneticileri halktan korumak için vardır.
Demokrasilerde, polisin muhalefet tarafından eleştirilmesi doğaldır.
Cumhuriyet tarihimizde de öyle olmuştur. Hatta öyle dönemler yaşanmıştır ki, polisi eleştirmenin bile hayal olduğu dönemler yaşanmıştır.
Erzurum’da kötü bir olay yaşandı. Kürsüden siyasetiler, meydanda halk bağırdı:
“Polis seyrediyor, bir şey yapmıyor…”
Polislik kurumunun çıkış nedenini bilmeyenler, böyle bağıracaktır elbette.
Gelin hep birlikte, “Polisin” tarihsel süreçte nasıl ortaya çıktığına bakalım.
İlk çağdan beri dünyanın bütün kentleri, iç içe geçmiş iki duvardan oluşur. Biri dışarıda kocaman, diğeri de içeride küçük bir duvar…
Dışarıdaki büyük duvarlara ‘Sur’, içeride daha küçük alanı çevreleyen duvarlara ‘İç Kale’ denir.
Şehir demek iç içe yapılmış surlar içinde iskân edilmiş yer demek… Özünde şehirlerin eski adı Rumca ve Latince Polis idi.
İstanbul bir zamanlar Konstantinopolis idi, yani Konstantin’in şehri…
Peki, biz uyurken uyanık kalarak güvenliğimizi sağlayan emniyet teşkilatının adı neden “Polis” oluyor? Açıklayalım:
Kentler yapılıyor ve surlarla çevriliyor, çünkü dışarıda eski zamanlarda uçsuz bucaksız kırlarda her türlü tehlike korkunç gözlerini kente dikmiş fırsat kollamaktadır. Düşman, dışarıdaki güç… Dış güç… Geceleri huzurla uyuyabilmek için sur inşa etmek kaçınılmazdır. Issız boş alanlar haydut yeridir. Türkçe “Uğruların” uğradığı “uğrun yeri”… Ören… Yani halk deyişi ile Kızılören… Keçiören… Asmalıören… Vs…
Bu dış surları, dış tehlikelere karşı asker korur. Üniformalı muhafızlardır. Ordu veya Jandarma…
Şimdi gelelim iç kaleye. Ordu zaten dış surlarda bizi düşmandan koruyor, peki polise neden ihtiyaç duyuldu. Tarihi kökeni anlatıyoruz efendim…
İç kalede öyle herkes gidip yaşayamaz, beş altı bin yıldan beri o iç kalelerde, yönetici konumundaki kutsal kişiler ve ruhban sınıfı otururdu. Onlarla beraber ve onlardan sonra ise, tek başlarına, en büyük örgüt, kent hâkimleri, egemenler, soylular yanı devlet! Bunlar oturur.
Kent ya da kent adamı demek olan Polis ise, dış kalenin içinde, iç kalenin dışında da halk ile iç içe (Demos)! Halk da “Kratos” yapacak. (Demoskratos; Demokrasi, öz yönetim) madem öyle polis neyin güvenliğini yapacak, dış surlar zaten ordu tarafından korunuyor?
Halk surların içinde güvende zaten o zaman polis kimi kimden koruyacak ya da kimin güvenliğini sağlayacak?
TEHLİKENİN KÖKÜ
Aslında dışarıdan güvenli halkın, iç kalede yaşayanlarla pek sorunu olmaz, ama iç kalede yaşayanların her zaman kafalarına göre halkı yönetmek gibi bir alışkanlıkları olduğunda kendilerini onlardan korumaları gerekir. Böyle olmazsa kent olmaz; şehir, yani polis gücü olmazsa olmaz!
Şimdi en içteki egemen dışarı doğru bakıyor, iç kalenin surları dışındaki polis de dışarı doğru bakıyor, çoğu kez dış surların içindeki halk da dışarı bakıyor, hatta iç kaledekiler “dışarı bakın, dışarı bakın, asıl tehlikenin kökü dışarıda yahu” deyince herkes iyice bir dışarı bakıyor.
Ancaaaak arada bir sur içinde yaşayan çoğunluk, “Eh, iç tarafta ne olup bitiyor ulan, biz de bilelim” deyiverirse işte o zaman “İmdat Polis!”
Polis çok eskiden beri, yani binlerce yıl evvel kurulmuş kentlerde yaşayan halk arasına sızmış hilekarlığı önlemek, iç güvenliği sağlamak amacıyla kurulmuş bir teşkilattır. Tarihte kurulmuş her devlette vardır ve hepsi de birbirine benzer….
KISSADAN HİSSE
Polis Tek parti yönetiminde CHP’yi korurdu, muhalifler bağırırdı: “Polis seyrediyor!”
Demokrat Parti iktidara geldi bu kez CHP bağırdı: “Polis seyrediyor!”
Siz bu döngüyü bu güne kadar getirebilirsiniz. Bundan sonra da devam edecektir. Çünkü sistem olarak, asker, halkı düşmandan, polis ise egemen sınıfı halkta korumak için kurulmuştur.
Kökeni budur.
Her yönetim değiştiğinde muhalif olanın kaderinde “Polis seyrediyor!” diye bağırmak vardır.
Peki bu doğal mıdır?
Polis siyasal iktidara bağlı olduğu müddetçe böyle olmaya devam edecektir. Kimse kızmasın!
Her şey fıtratına uygun işliyor.
Peki bu fıtrat doğru mudur? Haaaa işte o sistem meselesidir.
Çözülmesi gereken sorun da budur.
(*) Bu yazı büyük ölçüde Burçay Anger’in ‘Tuhaf Şeylerin Kökeni’ kitabından esinlenerek yazılmıştır. (Kaynak yayınları /1996)