Şehitlerimiz… Gazilerimiz… ve Çocuklarımıza…
Bir şehit haberi duyduğumda…
Kutup ikliminden borç alınmış bir gecenin gözüne haykırmak istedim.
Sesim, yerküreye hapsedilmiş bir volkan gibi düğümlendi boğazımda.
Geceye baktım. Gece soğuk… Gece kalleş…
Gece bana baktı. Ses tellerim ve öfkem yanımda
Sesim orada kaldı.
*
Bir yağmur damlasıydı saçlarıma düşen.
Başımda tel tel kırlar.
Gönlümde uçsuz bucaksız boz kırlar.
Aşk… Yeniden yaşamak
Artık ne kadar geç.
Sevdalarım anılarımda
Gönlüm orada kaldı.
*
Artık oğullar yetiştirdik; Düğün arifesindeyiz.
Bir yanımız yanarken bir yanımız yeşermekte.
Gecelerden haber alırız.
Damatlıklar kar kıyafeti, Halaylar, ölüm kalım arası.
Gözümün ferini ekranlar aldı.
Oğullarım… Yarınlarım…
Düğün Dağı’nın eteklerinde kaldı.
*
Ana yüreğinin vatanı özlemdir, hasrettir. Coğrafya kitaplarında bulunmaz haritası.
O yüreğin güneşi çocuklarının gözleri…
Bakışları sıradağlar.
Ne temelsizmiş özlemle örülen duvarlar;
Geceler boyu üzerimize yıkıldı.
Bedenim burada
Özlemim Uludere’de kaldı.
*
Çocuklarımızın olduğu dağlarda sesler ve özlemlerimiz kaldı.
Orada kırk asrın gözleri ile görüyor; Kırk asrın elleriyle tutuyorlar.
Ne dün ne bugün ne de yarın için
Kırk asrın tarihine sahip çıkıyorlar.
Düğün dağlarında şenlik, Zap sularında halay.
Biz kavgada yenildik çocuklarım.
Kırk asrın gözlerine bakmaktan çekiniyorum.
Şimdi sıra sizde…
Çanakkale’den utanıyor, Balkanlara yanıyorum.
Size kavgasız bir dünyayı armağan edemedim.
Özlemlerim mirasım olsun.
Elimde kalan tek servetim
Sıramın hakkını veremedim.
Yaptıklarımdan değil, yapmadıklarımdan pişmanım.
Sesiniz doluyor dünyama, sessizliğin diz boyu.
Kutup iklimiyle bakıyor gözlerim, ekvator iklimiyle ısınıyor yüreğim.
Hüznüm, Şırnak’ta, Hakkâri’de, Diyarbakır’da yaşlandı.
Ben burada utancımla baş başa
Çocuklarım orada kaldı.