"Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir" diyor Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk.
Savaş karşısındaki duruşunu da bu sözleriyle net bir şekilde ortaya koyuyor.
Ben kendimizi, ülkemizi, uğrunda pek çok şeyi feda ettiğimiz, ölümüne koruduğumuz değerlerimizi savunmak dışında savaşı haklı gösterecek bir neden bulamıyorum.
Amacı ne olursa olsun, milletlerin hayatına mal olan, insanların evlerini, kentlerini ve ülkelerini terk etmek zorunda bırakan savaşın hiç bir haklı nedeni olamaz.
Sirenler, patlayan silahlar, bombalar, sığınaklara sığınan insanlar.
Yarım kalan onca hayat.
Savaş sadece savaş bölgesindeki kişilerde değil, çatışma, bombalama eylemlerini görsel medya yoluyla takip eden, biraz empati yeteneği olanları,yani bizleri de psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir.
Savaşın her bireyin, özellikle çocukların üzerinde etkisi yıkıcıdır.
Çocukların tehlikeli durumlarda kendilerini koruyacak fiziksel ve akılcı kapasiteleri yoktur.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana silahlı çatışmalar sonrasında yaklaşık 2 milyon çocuk öldürülmüş, çok daha fazlası yaralanmış, sakat kalmıştır.
Savaşın kazananı yoktur.
Savaş anılarına tanıklık eden çocuk, yetişkin tüm bireylerin yaşadığı çöküntü ve psikolojik sorunları, yaşadıkları travmaları tedavi etmek çok zor hatta imkansızdır.
Suriye'deki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınanlar da inanç, huzur, sevme, sevilme kapasitelerinde büyük hasarlar görülüyor.
Mal, mülk, eğitim aidiyet, din, inanç, paylaşım, bir arada yaşama kültürü yok oluyor.
Her şey anlamsızlaşıyor, her azınlık kültüründe olduğu gibi birbirlerine sıkıca sarılıp, içinde yaşadıkları coğrafyaya, topluma gitgide yabancılaşıyorlar.
Neden olaylara çözüm olarak sadece savaş düşünülüyor?
Uygar toplumlara yakışan daha uygar çözümler yok mu?
Savaş güçlü olanın, güçsüz olanın üzerinde tahakküm kurduğu ve hep güçlünün kazandığı değil, haklı olanın kazandığı bir eylem olmalı.
Gitgide yaradılış amacından uzaklaşan insanoğlu savaşın insanı kurallarından, etik değerlerinden de sapmıştır.
Sivillere saldırılar, radyasyonlu bombalar gibi yasaklanmış silahların kullanılması, ırza tecavüzler, işkenceler, okul, hastane ve ibadethanelere saldırılması, çağımızın savaşlarını savaş olmaktan çıkarmıştır.
"Savaşları zenginler çıkartır, yoksullar ölür" diyor Jean Paul Sartre.
Yine bir başka düşünür Zweig "Yine birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi" diyor.
Zararlı etkileri bize de bulaşmadan birileri acilen barışı başlatmalı.
Irak Peşmergeleri yok edilirken, Azerbaycan Türkleri tanklar altında ezilirken, Bosna Hersek'te Müslüman Halkının katledilmesine susan, Filistin Halkına tankla, bombayla, en gelişmiş silahlarla karşılık veren İsrail'e diyecek sözü olmayan zihniyet barışı sağlayabilecek mi?
Belki de barışı sağlayacak kadınlardır.
Çünkü kadın her şeydir, en çokta annedir.
Rus-Çeçen Savaşı'nın durdurulmasında Rus Annelerin Kremlin önündeki protestoları çok etkili olmuştur.
Sadece Irak savaşında 500.000 çocuğun öldüğünü duyduk.
Elde edilenlerin tümü bu bedele değer mi?
Güçsüzü, zayıfı, size gücü yetmeyeni ezmek, illaki ortadan kaldırmak mı gerekir?
Barışı sağlamak için gösterilen her çaba çok değerlidir.
Yazıyı Martin Luther King'in sözü ile bitirelim.
"Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik.
Bu arada çok önemli bir şeyi unuttuk, KARDEŞÇE YAŞAMAYI"
Dünya hepimize yetecek kadar güzelliklerle dolu.
Paylaşalım ama
KARDEŞÇE PAYLAŞALIM.
Serpil GÜLEÇYÜZ