Sadece ilim için değil, cehalet için de eğitim şart.
İthal ayakkabı ile işsiz gezip, ithal tütün ile efkâr dağıtıyoruz.
Annem, milyonlarca Anadolu kadını gibi toprağın filozofudur. Okuma yazması yoktu. Zaten onu filozof yapan da, bilgileri topraktan edinmesiydi.
Okuma yazması olmayan insan bilgisizdir; ama cahil değildir.
Sadece ilim için değil, cehalet için de eğitim şart.
“Hz. Nuh, çocuklarını gemiye cep telefonu ile çağırdı” diyecek kadar cahil olmak için çok köklü bir eğitim gerekir.
Eğitilmiş cehalet, günlük konuları da kendi cehaleti içinde çözüme kavuşturur. Bu nedenle eğitilmiş cehalet doğru olmasına karşın kendi içinde tutarlıdır.
Konu annelerimizin filozofluğu idi. Annemi, geldiği toprağa emanet edeli 23 yıl oldu.
13, 14 yaşlarındaydım. Kendine has yazı karakteri ile Coca Cola reklamlarını görmeye başladık. Şişesinin şekli ve rengi çok güzeldi. Değişik bir tat. Biz o güne kadar kolalı içecek olarak sadece gazozu tanıyoruz.
Gazoz, şişelerde satıldığı gibi seyyar tablalarda da satılırdı. Annem, gazozu çok severdi. Kolayı da sever düşüncesiyle, 5 kuruşu şişe depozitosu 60 kuruşu da kola bedeli olmak üzere bir kola satın alıp anneme götürdüm.
Tereddüt ederek tadına baktı, yüzünü buruşturdu. Yavaş yavaş içmeye başladı.
“Bu ne?” diye sordu. Anneme değerli bir hediye getirmenin gururuyla:
“Anne, bu Coca Cola ” dedim: “Amerikan malı…”
Ya öyle mi? “Otur bakalım şuraya sana bir hikâye anlatacağım” dedi.
DEVE VE KURBAĞALAR
“Bir zamanlar ormanda aniden yağmur bastırmış. Büyük hayvanlar, kendilerini korurken, küçükler sulara kapılmış. O sırada kurbağalar bir araya gelip, küçük bir adacığa sığınmışlar. Kendini adaya atan selden kurtulmuş. O sırada sel sularına kapılmış bir deve, tek ayağı ile adacığa tutunmak istemiş… Kurbağalar izin vermemiş. Deve, yalvarıp yakarmış:
“Bari şu ayağımın ucuyla tutunayım… Yoksa sulara kapılıp öleceğim…” deyince kurbağalar acımış ve devenin sadece sağ ayağının ucuyla tutunmasına izin vermişler. Arası bir müddet geçince Deve:
“Yahu çok yoruldum, bari sol ayağımın ucuyla da tutunayım. Kurbağalar, merhamet ve hoş görü ile buna da izin vermişler. Bir saat sonra, Deve:
“Değerli ve onurlu kurbağa dostlarım, şu adacığa çıksam ve dört ayağım ile ayakta dursam ne olur? Hem sizin üzerinize şemsiye olurum…” diye yalvarmış kurbağalar da bunda bir sakınca görmemiş.
Deve, adacığın üzerinde dört ayağı üzerine durmuş. Gerçekten de kurbağalara şemsiye olmuş. Herkes deveye teşekkür etmiş hatta ayağını daha iyi basması için yer vermiş. Bir müddet sonra Deve:
“Ben yoruldum, oturuyorum. İsteyen kalsın, isteyen gitsin…”
Ben önce ne demek istediğini kavramadım. Annem durumumu anlamış olmalı ki:
“Oğlum, her yer bu şişelerle dolarsa Nazife Teyzen ne yapacak?” dedi. Nazife Teyze’nin kocası Şadan Amca seyyar tablada gazoz satıyordu, oğlu da Akkapı girişindeki bir gazoz imalathanesinde çalışıyordu. (Annem bu hikayeyi yarı Türkçe yarı Arapça anlatmıştı. Ben sadeleştirerek aktardım)
İTHAL AYAKKABI İLE İŞSİZ GEZENLER
Yıllar sonra annemin ne demek istediğini kavradım, ama siyasilerin çoğunun hala kavramadığını da anladım.
Toprağın filozofu olmak öyle bir şey...
Bugün Akdeniz’in ortasında, Kıbrıs, Libya, Suriye, Türkiye, İran gibi ülkeleri tehdit etmek amacıyla bulunan ABD savaş gemileri önce kolaları ile geldiler.
Koka Kola, Mersin yönünden gelirken Adana girişinde bir fabrika kurdu. Her geliş geçişte bu fabrikaya hayranlıkla bakardım. Her tarafta kola reklamları vardı. Herkes imrenirdi. Neredeyse kola içmek bir ayrıcalık haline gelmişti. Tabi o yıllar toplum ve tüketim mühendisliğinden haberimiz yoktu.
Düşünün ki ben Tom Jones, Engelbert Humperdinck, Frank Sinatra hayranıydım. Bir yanda Ali Ekber Çiçek, diğer yanda Dario Moreno… Muzaffer Sarısözen’i unutup, Beatles’e koştuk.
Nazife Teyze’nin evinde üretilen gazozu terk edip, kolaya alıştık. Aynı anda traktörü bırakıp silindire hayranlığımız gözden kaçtı… Çimene ve ağaca düşmanlığımız o zaman başladı.
Şalvarı atıp, pantolon giymekle şehirli olduk. Hatta Avrupalı…
Artık biz çağ atladık: gazoz değil, kola içiyoruz.
Ekmeğimizi artık tandırda pişirmiyor, fırından alıyoruz…
Ne büyük saadet (!)
BEDAVA ÇOK PAHALIDIR…
Sonra Şadan Amca bir günden bir güne gazoz içenlere hediye vermedi. Arada bir çocuklara veya parası olmayanlara bedava verirdi ama… Koka Kola İmpala dağıtıyordu. Lüks Amerikan Arabası…
Sadece Amerikan arabası değil, koka kola kapaklarında para ödülleri de var. Çok sayıda bedava…
Bedava kola içerken, ahlaken zehirlendiğimizi fark etmedik. Emek harcamadan bedava bir içeceğe sahip olmakla başlayan çöküntümüz, şimdi bir yıkım derecesine gelmiştir.
Deve, önce sağ, sonra sol ayağının ucuyla, coğrafyamıza, kültürümüze ve hatta inancımıza tutunmuştur.
Spor arabalarını, traktörlere tercih etmekle birlikte, ekonomik ve sosyal tutsaklığımız başlamıştır.
Kola içinde kapağından para alanların fotoğraflarına imrenerek baktık, ödüller rüyamıza girdi.
Gazoz imalathanelerimiz kapandı, Şadan Amca ne Nazife Teyzelerin çocukları ve torunları, artık marka ayakkabılarla işsiz geziyorlar. Kafelerde kolları kalınlığındaki marpuçlarla, gençlik hayallerini üfürüyorlar.
Şimdi mi?
İsrail, Nazilerin kendilerine yaptıkların intikamını Filistinlilerden alıyor… Kolanın ülkemize gelmesinin faydasını savunanların ardılları, İsrail’i ve ABD’yi destekliyor:
Deve?
Akdeniz’e savaş gemisi ile geldi: “Ben oturuyorum, isteyen kalsın isteyen gitsin” dedi.
Ya biz seyirci halk?
Her zamanki gibi tarihin ve beceriksiz ve öngörüsüzlerin bize verdiği görevi yapıyoruz: Bol bol ölerek…
Milliyetimiz önemsiz; Dün Afganistan, ötesi gün Bosna, başka zaman Irak, Suriye, bugün de Filistin…
Ne tesadüf (!) hepsi de Müslüman ülke…
Ne demiştik, cehaletin de eğitimi şart…
Fotoğraf : 20 Ağustos 1969 Yeni Adana Gazetesi…