“Bukalemun milyonlarca yıldır sineği sırtından yakalar…
Sinek, bundan ders alma yeteneğinden yoksundur.”
Mahallemde sevilen birkaç kadın vardı. Her şeyi bilirlerdi. Bir araya geldikleri zaman, dünyanın nasıl yönetileceğinden, ekonominin nasıl kurtulacağına kadar fikirleri vardı.
Uzay, yıldızlar, Amerika ve derin siyaset onlardan sorulurdu.
Küçük bir kusurları vardı: Hiç birinin okuma yazması yoktu.
Olsun, onlar kanserli hastaların şifasından rüya tabirlerine kadar engin bilgi sahibiydiler.
Onlardan biri ile bir sabah karşılaşmıştım:
“Hayırdır abla, bu saatte nereden geliyorsun?”
“Susss, kimseye söyleme aramızda kalsın, hani şurada evin üzerine bir kat çıkacağım ya?”
“E,”
“Dün harcı hazırlandı. Bugün beton dökülecek. Bir kat için düşünmüştük. Ama benim iki oğlum daha var. Bir kat yetmez. Kimse görmesin diye erkenden geldim, temel harcına iki torba çimento döktüm. Şimdi iki kat fazla çıkabiliriz… Sürpriz yapacam. Allah’ını seversen kimseye söyleme…”
Evet, güzel yurdumun güzel insanı fazladan iki torba çimento dökerek binasını iki kat fazla yapmayı hesapladı (!)
Bu kadın, evrende gerçekleşen tüm olayların bir neden sonuç ilişkisine dayalı olduğunu bilmez. Bundan haberdar değildir… Bilgisizdir.
*
Olay bitmedi devamı var.
Birkaç yıl sonra ( yönetici – akıllı – yetkili – devlet görevlisi) geldi, bu kadına dedi ki:
“Binan yasal değil…”
“He, biliyorum ne yapayım?”
“Parasını ver sana ruhsat vereyim…”
Al para – ver ruhsat… Kadının aklına gülmüştüm ama yönetici buna ruhsat verdi.
Şimdi hangisi daha cahil?
Bence ruhsat verenler kara cahil…
Çünkü abla dediğimiz kadın sadece bilgisiz… Ne fay hatlarından haberdardır, ne de bir kolonun taşıma kuvvetinden… O sadece barınacak yer temin etme derdinde.
Ama ona ruhsat veren, mühendis, yetkili, bakan, cumhurbaşkanı…
Vatandaşın barınma ihtiyacını paraya çevirecek kadar öngörüsüz.
Doğanın riskini para ve siyasal güç ile etkisiz hale getireceğini öngörüyor.
Doğanın riski, para ile değil, akıl be bilim ile azaltılır. Bunu kadın bilmez, ama siyasiler cin gibi bilir.
O nedenle kadın bilgisiz bu siyasiler kara cahildir.
Marmara depreminden sonra gülünç bir konu yaşanmıştı: Efendim belediye meclisi toplanıp karar verdi, fay hattının ilçe dışından geçmesine karar verildi; Bu gerçekti ama güldük.
Bizi yönetenlerin uzmanlık alanlarını hiç düşünmedik.
Bilgisiz ablamız iki torba çimentoyu fazla dökerek binaya iki kat daha çıktı.
Peki bu yasayı çıkaran Cumhurbaşkanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, belediye yetkilileri hepsi masum da bu inşaatı yapan (betoncu – duvarcı – müteahhit) usta mı suçlu?
Bir tane kamu görevlisi suçlu görülmedi. O ruhsatlara kim, hangi kanuna göre imza attı?
*
Asrın felaketi dediler… Kaybettiğimiz can sayısında bile siyasetin çirkin kokusu var. Sen de 50 bin, o desin 130 bin… İnsanların sayıya indirgenmesi de ayrı bir dram tabi. Bu asrın felaketine Allah’ın takdiri dendi.
Aynı şiddette deprem Japonya’da yaşandı. Bu depremde 238 kişi hayatını kaybetti. Üstelik Japonya tanrısız bir dinin halkı…
Allah’ın ülkemize ne garezi var? Sonra neden garezi olsun ki, 90 binden fazla camide ibadet yapılıyor. Yoksa siz ibadetinizden emin değil misiniz?
Kurban olduğum Allah’ı beceriksizliğine alet etmeyin lütfen.
Bir ruhsatın üzerinde onlarca imza var… Bunların hepsi suçsuz, binayı yapan müteahhit suçlu öyle mi?
Kabul edin, yeteneksiz, beceriksiz, öngörüsüzsünüz? Ve hala aynı körlükle devam diyorsunuz.
Sadece o kadar de değil, ayrıca kötü niyetlisiniz.
Depremlerde kaybettiğimiz anların vebali hepinizin boynunadır.