Bu şehri, neden sevdiğimi çok düşündüm. Oysa İzmir’e yaşamımda bir kez gittim. O da üzerinden kırk yıldan fazla zaman geçti. Anılarımdan bile silinmiş…
Ama yine seviyorum.
Peki, sevmek için görmek ve orada yaşamak şart mıydı? Kesinlikle hayır…
Taç mahal’i de seviyorum. Üstelik hiç görmedim.
Sevmenin, görmek ile direk bir bağlantısı olmasa gerek.
Yaşamım boyu, sadece beş duyu ile algılanan sevgilere hep şüphe ile baktım.
Beş duyu şart koşulunca gönül gözü ihmal ediliyor.
Gönül gözü ile hissetmediğim sevgilerin zamanla nasıl tarumar olduğunu gördüm.
Ağır bedeller ödeniyor.
İzmir ve çevresi bana daima, aydınlanmış bir coğrafyayı çağrıştırır. Birçok inanç, uygarlık, anlayış, yaşam biçimi ve felsefi düşüncelerin ortak coğrafyası…
Bu şehirde gönül gözü ile tanıdığım çok dostlarım oldu.
Ve henüz – hiç birini – görmedim.
Erol Aydın arkadaşımız o müstesna insanlardan biri.
Onu tanıdığım günden beri, ruhumda açtığı aydınlık yolda yürümeye özen gösterdim.
O şehre biraz daha teşekkür ettim: Gönül gözü ile bakan dostları tanımama vesile olduğu için…
Elbette diyeceksiniz ki marifet İzmir’de değil gönüldedir…
İşte o gönlün yüzü hürmetine, yaşadığı şehirler de sevilir.
Haber Gündemim platformunda yazdığını öğrendim.
Gazetenin kurucusu Sayın Abdülvahit Koç’un bu zor işe neden girdiğini anlattığı yazıyı okudum. Etkilendim.
Ağzına bir damla su almış, Nemrut’un yaktığı odunları söndürmeye koşuyor…
Söndürür veya söndürmez… Bu Yaradan’ın bileceği iş… Ama kendinin bildiği işi, kendi anlatımından paylaşayım:
“Çok sıkıntılı bir hayatın içerisindeyken Yaradan’ın kaostan mükemmel bir düzen kurduğunu idrak etmeye başladığımız da yaşadığımız tüm sıkıntıların birer öğreti olarak görmemiz gerektiğini anladık, bu da hayata farklı bakış açıları getirmemin bir başlangıç noktasına dönüştü. (…)
"Habergündemim'i kurmakta ki maksadım aslında çok basit bir düşünce olgusu yüzünden oldu" demiştim, bu olgu şuydu, kitaplar okuyor, kitaplar yazıyor, araştırmalar yapıyordum, fakat doğru olmayan bir şey vardı, yaratanın kaostan nasıl harika bir düzen kurduğunu ama insanın düzenden kaos inşa ettiğini görebiliyordum artık, fakat duyuramıyordum..”
Vicdani sorumluluk duygusuyla bir yola çıkmış; ses veriyor.
Ben de dünyaya gönül gözü ile bakanların sesine, gücümün yettiğince ses katmak istedim.
Bir damla suyu alıp, Nemrut’un yaktığı ateşi söndürmeye koştum…
Bir iyiliğe, bir güzelliğe, bir saadete, bir doğruya vesile olabilirsem, hayatım yeniden anlamlanır…
Her hafta görüşmek dileğiyle…