Bazı şapkalar, bulundukları baştan daha değerlidir.
Bu nedenle, değersiz başlar bu şapkalardan edinerek, kendilerini değerli kılma yarışına girerler.
Değersiz bir başın üzerine konmuş şapka gördüğümde aklıma iki soru takılır:
-Şapka mı başı değerli kıldı? -Baş mı şapkayı?
Bu soruların cevabını siz de verebilirsiniz.
Bazı şapkalar, sadece başa konmuş bir nesne olarak değil, bazen de isimlerin önüne eklenmiş unvanlar olarak çıkar karşımıza…
Falanca, filanca parti başkanı… Filanca kurum müdürü, falanca, feşmekan amiri vs…
Bazı şapkalar da “Mezar taşlarının gölgesine sığınmış olarak” gelir.
Filancanın sülalesinden gelme, Falancanın üç göbek torunu filan…
Mezarında yatan merhumun itibarı, itibarsız akrabaları tarafından didiklenir durur.
Yahu arkadaş, kamuya mal olmuş merhumlarımızı rahat bırakın…
O yapacağını yapmış, milletin gönlünde taht kurmuş.
Çık onun gölgesinden, sen bir şeyler yap. Onun o şerefli gölgesini başına taç yaparak bir yere varamazsın. Sen de kendi gölgeni yap.
KAVUKTAN UTANANLARDAN – KAVUK ALTINDA EZİLENLERE
Şapka, hak edenin başında değerlidir.
Çok bilinen bir hikâye: Adam, okuyamadığı yazıyı Nasrettin Hoca’ya getirip yardımını ister. Hoca yazıyı inceler ve:
“Kusura bakma okuyamadım” der. Adam da sinirlenir:
“Bir yazıyı okuyamıyorsan, başındaki kavuktan utan!” Hoca bir anda kavuğu çıkarır adamın başına koyar:
“Marifet kavukta ise şimdi sen oku” der.
Marifetin şapkada değil başta olduğu Ortaçağ’dan beri hikâye edilen konulardan biridir. Anlaşılıyor ki, hala ders almayanlar çoğunlukta.
Öyle bir toplum haline geldik ki, adamdan çok sıfatına, akıldan çok şapkasına değer verir olduk.
Bu noktada kime üzülmem gerektiğini de bilemiyorum.
Adamın başı küçüldükçe şapkası büyüyor. Şapka büyüdükçe de altında eziliyor.
Bu bir trajedidir.
Halkın bu boş başlara el etek öpmesi de ayrı bir trajedidir.
Halkın çoğunluğu bu başın boş olduğunu biliyor; ama söylemiyor.
İşin kötü tarafı boş başlı da halkın bunu bildiğini biliyor.
Vallahi trajedi, billahi trajedi…
Geçen gün bir olay başıma geldi. Adam haksız yere celallendi:
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye kükredi. Ben de gayet sakin:
“Evet biliyorum. İşin kötü yanı da bu” dedim. Ezberi bozuldu. Devamında cümlesi yok. Konuştuğu kelimelerin anlamını bile ödünç aldığı için, ezberinden konuşuyor.
ŞAPKASI BAŞA KONULANLAR
Burada bazı insanların taktığı şapkadan söz ettik, yolumuz trajediye çıktı.
Bir de kafasına şapka konulanlar var.
Hani, milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi olarak tespit edilmiş listelerle seçime gitmek… Atama ile bir yere gelmek vs… Merkezin işaret ettiği kişi seçiliyor. Parayı veren düdüğü çalar mantığı ile, şapkayı veren en kocaman selamı hak eder…
Verilen şapka karşılığı tahsil edilen keşke sadece bir selam olarak kalsa canıma minnet.
Bir şapka uğruna ne itibar ve haysiyetler feda ediliyor Ya Rab?
DİYECEĞİM ODUR Kİ
Curzio Malaparte: “Eskiden insanlar kollarıyla iş yapar, şapkaları ile selam verirlerdi. Şimdi, şapkalarıyla iş yapıp kollarıyla selam veriyorlar” der.
Güzel ülkemde, başlar küçüldükçe şapkalar ve sıfatlar büyüyor.
Herhalde, bilimin, sanatın, felsefenin, aydınlanmanın, demokrasinin, ekonominin, toplumsal refahın, tepetaklak gitmesinin nedeni budur.