casino siteleri slot siteleri
bahis siteleri canlı bahis siteleri
Sedat Memili
Köşe Yazarı
Sedat Memili
 

ŞU TUHAF HAYVAN SEVGİSİ

  Son yıllarda salgın haline gelen hayvan sevgisi, size de tuhaf gelmiyor mu? Bence tuhaf.. Antropologlar insanlığın yaşının 75 milyon yıla yakın olduğu söylüyor. Muhtemelen kedi ve köpeklerin de yaşı buna yakındır.   Bunca yıl sonra insanlığın, “Hoşt” diye tekmelediği; “Pisst” diyerek kovaladığı bu canlıları, yeni keşfetmiş olmaları size bir şey anlatmıyor mu? Kanaatimce, insanlar, birbirinde kaybettiği, sevgi, merhamet, vefa gibi duyguları hayvanlarda keşfetti Aristo, “İnsan düşünen hayvandır” deyince, çoğu insan “düşünmeden” bu tespiti kendine flama yapmıştır. Düşünmeyi akla bağlayan Aristo, insanı hayvandan üstün kılan meziyetin akıl olduğunu savunmuştur. Ben, şahsım olarak katılmıyorum. Sahip olduğu aklı kullanmayan insan yaşamı cehenneme çevirmiştir. Hiçbir hayvan, Hiroşima ve Nagazaki’yi yerle bir edip, insanlarla birlikte bütün canlıları öldürmemiştir. Yemen’de süregelen katliam, Srebrenitsa, Filistin, Afganistan, Libya, Cezayir vb, pis ve kirli bir aklın eseridir. Hayvan bunları yapamaz. Hiçbir hayvan, kazanç uğruna hemcinslerini uyuşturucuya alıştırma vahşetinde bulunmamıştır. Bunları ve bunlar gibi burada anmaktan tiksineceğim katliamları, hayvanın akılsızlığı değil, insanın aklı yapmıştır. Doğru kullanılmadıkça akıl, insanın hayvana üstünlüğünü değil, düşüklüğünü gösterir. Hayvanın aklıyla değil, içgüdüleri ile hareket etmesi, neredeyse insanlığa karşı üstünlüğü olarak nitelememize neden olacaktır. (Bu ayrı bir yazı konusu) Aklıyla hareket eden insan vefa, merhamet ve sevgi gibi erdemli duygularını kaybetmiştir. Hayvan içgüdüleri ile hareket ettiği için bu duygular ter temiz olarak duruyor. Kendi hemcinsleri tarafından ihanete, haksızlığa, saldırıya uğrayan insan, sığınabileceği güvenli bir liman arayışına girdi. Hayvan sevgisi böylelikle keşfedildi. Hayvanın, masumiyet ve saflığında insan huzur buldu. Peki, sizce bu sevgide samimiyet var mıdır? Ben emin değilim. Bu günlerde, belirli saatini kedisine veya köpeğine ayıran, onları gezdiren insanlar görüyorum. (Kendi çocuklarına bu kadar zaman ayırmışlar mıydı? Bilmiyorum. Ya da babaları kendileri ile böyle ilgilenmiş mi?) Parklarda sokaklarda canlı bir top gibi tasmanın ucuna taktıkları hayvanları ile  gayet mutlu yürüyorlar. Tasmaya bağlı hayvanın ne kadar uzaklaşacağını veya ne kadar yakınlaşacağını ellerinde tasma ile belirliyorlar. Hayvan kendilerinin izin verdiği mesafeden az veya çok hareket edemez. Onun her hareketini denetliyorlar. Yemeği saat kaçta, ne olacak? Nerede yatacak? Nerede tuvaletini yapacak (evde)? Ne zaman ne kadar sevilecek? Sıkılınca ne zaman kovulacak? Ne zaman çiftleşecek veya ne zaman kısırlaştırılacak? Onun kaderini tayin eden bir Tanrı gibi egemenlik kurmuşlar. Sayın hayvanseverler, size bu hakkı kim veriyor? Ya da bu hakkı nereden alıyorsunuz? Bir canlıyı, sadece zevkiniz için kısırlaştırma hakkını nereden alıyorsunuz? Bakın ben, doğada var olan bütün canlıları severim. Benim çocukluğumda, keçi, koyun, kedi, köpek, inek, camus (manda), ördek, kaz, tavuk, horoz ve daha birçok hayvan ile aynı evde büyüdüm. Biz ithal parfümlerle değil, tezek kokusu ile büyüdük. Belki size garip gelecek ama annem kirpiler yesin diye bazı yerlere kırıntı ekmekler koyardı. Kuşların her türlüsü vardı, hiç biri kafeste değildi. Ve her hayvanımızın bir adı vardı. Ben hayvanseverim, çünkü hiçbir hayvanı, doğal ortamından alıp, betonlar arasında yaşamaya mahkûm etmedim. Hiçbir kuşu kafeste beslemedim. (Son on yıldan önce hiçbir kedi ve köpeğin sokağa pislediğini görmemiştim. Toprağa gömerlerdi. Şimdi bunu unutmuşlar.) Genel fotoğraf şu; hayvanların yaşam alanlarını yok ettik. Kuşlar arabamızın üzerine pislemesinler diye ağaçları kestik. Kestiğimiz her ağacın, kaç yaşam türüne mezar olduğunu bilmiyoruz. Arabalarımızı park etmek için, toprağın nefesini kesecek kadar beton döktük. Üzerimize kuş pisletince ‘kısmet’ dediğimiz süreçten, geldiğimiz noktaya bakın; utanç verici. Özgürce yaşayan hayvanları doğadan kopararak, evimizde beslemek hayvan sevgisi değil, hayvan düşmanlığıdır. Bu konuda soru olursa, yanıtlamaya çalışırım. Not: Bir de durup dururken bir sektör oluştu. Mama, yem, hayvan aksesuarlar… Bu sektörden yükselen kokular, hayvan pisliğinden daha kötü kokuyor.    
Ekleme Tarihi: 21 Ağustos 2022 - Pazar

ŞU TUHAF HAYVAN SEVGİSİ

 

Son yıllarda salgın haline gelen hayvan sevgisi, size de tuhaf gelmiyor mu? Bence tuhaf..

Antropologlar insanlığın yaşının 75 milyon yıla yakın olduğu söylüyor. Muhtemelen kedi ve köpeklerin de yaşı buna yakındır.  

Bunca yıl sonra insanlığın, “Hoşt” diye tekmelediği; “Pisst” diyerek kovaladığı bu canlıları, yeni keşfetmiş olmaları size bir şey anlatmıyor mu?

Kanaatimce, insanlar, birbirinde kaybettiği, sevgi, merhamet, vefa gibi duyguları hayvanlarda keşfetti

Aristo, “İnsan düşünen hayvandır” deyince, çoğu insan “düşünmeden” bu tespiti kendine flama yapmıştır. Düşünmeyi akla bağlayan Aristo, insanı hayvandan üstün kılan meziyetin akıl olduğunu savunmuştur. Ben, şahsım olarak katılmıyorum. Sahip olduğu aklı kullanmayan insan yaşamı cehenneme çevirmiştir.

Hiçbir hayvan, Hiroşima ve Nagazaki’yi yerle bir edip, insanlarla birlikte bütün canlıları öldürmemiştir. Yemen’de süregelen katliam, Srebrenitsa, Filistin, Afganistan, Libya, Cezayir vb, pis ve kirli bir aklın eseridir. Hayvan bunları yapamaz. Hiçbir hayvan, kazanç uğruna hemcinslerini uyuşturucuya alıştırma vahşetinde bulunmamıştır. Bunları ve bunlar gibi burada anmaktan tiksineceğim katliamları, hayvanın akılsızlığı değil, insanın aklı yapmıştır.

Doğru kullanılmadıkça akıl, insanın hayvana üstünlüğünü değil, düşüklüğünü gösterir.

Hayvanın aklıyla değil, içgüdüleri ile hareket etmesi, neredeyse insanlığa karşı üstünlüğü olarak nitelememize neden olacaktır. (Bu ayrı bir yazı konusu)

Aklıyla hareket eden insan vefa, merhamet ve sevgi gibi erdemli duygularını kaybetmiştir. Hayvan içgüdüleri ile hareket ettiği için bu duygular ter temiz olarak duruyor.

Kendi hemcinsleri tarafından ihanete, haksızlığa, saldırıya uğrayan insan, sığınabileceği güvenli bir liman arayışına girdi. Hayvan sevgisi böylelikle keşfedildi. Hayvanın, masumiyet ve saflığında insan huzur buldu.

Peki, sizce bu sevgide samimiyet var mıdır? Ben emin değilim.

Bu günlerde, belirli saatini kedisine veya köpeğine ayıran, onları gezdiren insanlar görüyorum. (Kendi çocuklarına bu kadar zaman ayırmışlar mıydı? Bilmiyorum. Ya da babaları kendileri ile böyle ilgilenmiş mi?) Parklarda sokaklarda canlı bir top gibi tasmanın ucuna taktıkları hayvanları ile  gayet mutlu yürüyorlar. Tasmaya bağlı hayvanın ne kadar uzaklaşacağını veya ne kadar yakınlaşacağını ellerinde tasma ile belirliyorlar. Hayvan kendilerinin izin verdiği mesafeden az veya çok hareket edemez. Onun her hareketini denetliyorlar.

Yemeği saat kaçta, ne olacak? Nerede yatacak? Nerede tuvaletini yapacak (evde)? Ne zaman ne kadar sevilecek? Sıkılınca ne zaman kovulacak? Ne zaman çiftleşecek veya ne zaman kısırlaştırılacak? Onun kaderini tayin eden bir Tanrı gibi egemenlik kurmuşlar.

Sayın hayvanseverler, size bu hakkı kim veriyor? Ya da bu hakkı nereden alıyorsunuz?

Bir canlıyı, sadece zevkiniz için kısırlaştırma hakkını nereden alıyorsunuz?

Bakın ben, doğada var olan bütün canlıları severim.

Benim çocukluğumda, keçi, koyun, kedi, köpek, inek, camus (manda), ördek, kaz, tavuk, horoz ve daha birçok hayvan ile aynı evde büyüdüm. Biz ithal parfümlerle değil, tezek kokusu ile büyüdük. Belki size garip gelecek ama annem kirpiler yesin diye bazı yerlere kırıntı ekmekler koyardı. Kuşların her türlüsü vardı, hiç biri kafeste değildi. Ve her hayvanımızın bir adı vardı.

Ben hayvanseverim, çünkü hiçbir hayvanı, doğal ortamından alıp, betonlar arasında yaşamaya mahkûm etmedim. Hiçbir kuşu kafeste beslemedim.

(Son on yıldan önce hiçbir kedi ve köpeğin sokağa pislediğini görmemiştim. Toprağa gömerlerdi. Şimdi bunu unutmuşlar.)

Genel fotoğraf şu; hayvanların yaşam alanlarını yok ettik. Kuşlar arabamızın üzerine pislemesinler diye ağaçları kestik. Kestiğimiz her ağacın, kaç yaşam türüne mezar olduğunu bilmiyoruz. Arabalarımızı park etmek için, toprağın nefesini kesecek kadar beton döktük. Üzerimize kuş pisletince ‘kısmet’ dediğimiz süreçten, geldiğimiz noktaya bakın; utanç verici.

Özgürce yaşayan hayvanları doğadan kopararak, evimizde beslemek hayvan sevgisi değil, hayvan düşmanlığıdır.

Bu konuda soru olursa, yanıtlamaya çalışırım.

Not: Bir de durup dururken bir sektör oluştu. Mama, yem, hayvan aksesuarlar… Bu sektörden yükselen kokular, hayvan pisliğinden daha kötü kokuyor.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.