Bir memlekette süte ulaşamayan çocuklar varsa ve aynı memlekette
özel mamalarla beslenen süs hayvanları varsa o ülkede sosyal barış gerçekleşmez.
Adalet böyle söyler…
Özellikle kedi ve köpeklerin genleri ile oynandığı iddia ediliyor.
Teknik konuları bilmem. Benim bildiğim mart ayında damlarda miyavlamasına alıştığımız kediler yılda bir kez doğum yapar. Ama şimdi… Emin değilim kedilere ne zaman baksam gebeler.
Bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesini veterinerlerin vicdanlarına bırakıyorum.
HAYVAN SEVGİSİ VE YAŞAM KALİTESİ
Yaşadığım mahalle şehrin en gelişmiş (!) mahallelerinden sayılır. Liberal sistemin utandırıcı bütün vasıflarını taşır.
Siteler duvarlarla çevrili… Sakinleri birbirine yabancı… Herkes, herkes için şüpheli… Herkes, herkes için güvenilmez…
Duvarlar sadece büyükleri değil, çocukları da birbirinden ayırmış.
Bu sitenin çocukları, öteki sitenin çocuklarına karşı korku ve güvensizlik besliyor. Çünkü ebeveynlerinden tembihliler:
“Siteni dışına çıkmayın ha!... Şunlara dikkat edin ha!...”
Haksızlar mı? Hayır.
Tüketime dayalı, bencil ve içe dönük bir yaşam doğal olarak kendi mimarisini ve ahlakını oluşturdu. (sadece altında büyük market olan yerde duvar yok) Sosyal ilişki için her yer kapalı ama alışveriş için bütün yollar açık)
Vahşet mimarisi… Tüketim Mimarisi… Yabancılaşma Mimarisi… Ne derseniz deyin.
Toprağa nefes alamayacağı kadar beton döküp, ağaçları kesmek ve çimentodan oluşan bir dünyada yaşamak…
Liberal sistemin bu kargaşasında insana ola karşılıklı, sevgi ve güven duygularımızı kaybettik.
İnsanda kaybettiğimiz duyguları kedi ve köpekte keşfettik (!)
HAYVANLARIN HAYATINI DA BOZDUK
Kendi hayatımızı cehenneme çevirdiğimiz yetmiyormuş gibi hayvanlarında yaşamını alt üst ettik.
Çocuk ve bebek taşıdığımız koynumuzda şimdi kedi ve köpekleri taşıyoruz.
Bir not: Bahçeleri ağaçlı, pencereleri çiçekli ve çevre duvarları olmayan evlerde yetişen kız ve erkekler anne ve baba oluncaya kadar onlarca bebeğin doğumuna, büyümesine, beslenmesine tanık olurlardı. Gençlerimiz bebek sevmeyi internetten değil, doğum yapan ablası, teyzesi, komşusundan öğrenirdi. Gençlerimiz, anne ve baba olmadan evvel onlarca çocuğun sevgisiyle büyürdü.
Şimdi birbirini sevmeyi unutmuş olarak bu duygumuzu hayvanlarla tatmin ediyoruz.
Kendi sevgi açlığımızı gidermek için, hayvanların masumiyet ve sadakat duygularını sömürüyoruz.
Üstelik onlara hiç acımadan… Genlerini, alışkanlıklarını, yaşam biçimlerini değiştirerek yapıyoruz bu bencilliği…
Son günlerde nasıl türediği bence malum olmayan bilmem ne shoplarda – Esasında bir araştırma konusu olmalıdır – satılan ürünler, apartman önlerine, beton evlerin önlerine, kaldırımlara serpiliyor.
Belediyeler de kamuoyu baskısında çekinerek bu garipliğe alet oluyorlar.
Kedi ve köpekler artık onları yemek için ayağa kalkmaya bile üşeniyor, çünkü yiyecek onların uzandığı yerlere dökülüyor. Aynı mamaları, başta kuşlar olmak üzere başka canlılar da yiyor.
Bu mamaların içeriği genleri değiştiriyor mu? Bilmiyorum.
YAŞAM KALİTESİNE SAYGISIZLIK
Bakınız bu fotoğrafları Adana Türkmenbaşı Bulvarı’nda çektim. Akşam saat 19.00 suları. Çok sıcak geçen bir günün ardından, yürüyüşe çıkma saati. Çıkamıyoruz… Köpekler kaldırımlarda… Biz geçtik önemli değil, ama ardımızda birkaç aile çocukları ile birlikte en yakın dükkana sığınmış, köpeklerin oradan uzaklaşmasını bekliyor…
Bunu geçtik, az ileride Cam Kuleler diye bilinen bir alan var… Çocukların top oynaması için uygun olan bu alan, köpeklere atılan yemek alanına dönüşmüş… Fotoğrafları orada çektim.
Yepyeni binaların arasında bulunan, çocukların top oynaması gereken alana, çevre lokantalar ve hayvan sever mahalle sakinleri tarafından yemek artıkları ve kemikler atılmış. Çevresinde sinekler uçuşuyor. Etrafta köpekler ve kediler olmasına rağmen hiç biri tenezzül buyurup yemiyor. Çünkü kıvrılıp yattıkları yere kadar köpek maması dökülüyor. Hayvan, yiyeceği yemeğe ulaşmak için zahmet bile etmiyor.
Böcekler ve pis mikroplar yaylıyor.
Evinde yemek artığını çöpe dökmek yerine, merhamet (!) göstererek açık alana döküyorlar. Kedi ve köpek yesin diye…
Şehirde zaten düşük olan yaşam kalitesini daha da düşürmeye ne gerek var?
Şehirde yaşam kalitesini düşüren bu davranış, hayvan sevgisi ile masumlaştırılamaz.
Genleri oynanmış, kendi türünün ucubesine dönüştürülmüş hayvanları beslemek, giydirmek, eğlendirmek için bir sektör oluşturuldu. Ne insanlık ne de hayvan severlik ile bağdaşmayan gelişmelere tanık olmaktayız.
Hayvan severlik değil; Kedi ve Köpek Severlik…
Yaşadığımız yer, kedi, köpek, sincap, karınca, salyangoz, uğur böceği, kirpi, kaz, tavuk, yılan, fare, solucan gibi onlarca doğa işçisi ve toprağa dolayısıyla insana hizmet eden hayvan doluydu. Bunların üzerine çimento döküp kendimize ev yaptık. Yüzlerce hayvanu katlettik, günahımızdan arınır gibi kedi ve köpekleri sevmeye yöneldik.
Bütün bunların kökünü kurutacaksın, sadece kedi ve köpeğe yaşam hakkı tanıyacaksın?
Ben buna hayvan severlik diyemem? Bu kedi köpek severliliktir…
Üstelik onların saflık ve masumiyetlerini, tatmin aracı olarak kullanmak
SÜS KÖPEKLERİ VE KEDİLERDEN VERGİ…
Parklarda veya kaldırımlarda yürürken ağaçlara veya çiçeklere bakamıyoruz. Başımız önde yürüyoruz: Köpek pisliğine basmamak için.
Ölçüsüzce ve sorumsuzca besleyip gezdirdiğiniz köpeklerin pisliklerini belediye hizmetlileri temizliyor. Bunun bir maliyeti var…
Geçtiğimiz yıllarda süs köpeği besleyenlerden harç alınırdı. Şimdi neden olmasın?
Şimdi size 20 Şubat 1942 Tarihli Adana belediyesinin kararından söz edeyim. Başka belediyelerde de var mıydı? Bilemiyorum.
Adana Belediyesinden
Köpek Besleyenlerin Dikkati Nazarına
Belediye vergi ve resimleri kanununun 25 inci maddesi mucibince
evlerinde süs köpeği bulunduranlar ve besleyenler belediyeye
tarifesi mucibince senede iki lira resim ifası ile mükelleftir.
Av, Bekçi, Çoban Köpekleri ise bu resimden müstesnadır. Ancak gerek süs ve gerekse müstesna olan köpeklerin şehir içinde tasmasız ve numarasız olarak gezdirilmesi yasak ve bu şekilde olanlarının itlafı mukarrer olup
her hangi bir itiraza mahal bırakılmamak üzere belediye tahsilat idaresine müracaatla numara almaları ve tasma takmaları lüzumu ilân olunur (20 Şubat 1940 )
ÖNERİM
Elbette hiçbir surette, hiçbir hayvanın itlafını insanı bulmam… O dönem kendine özgü koşullarında bu karar alınmış…
Önerim şudur: Evinde süs köpeği ve kedi besleyenler belediyeye uygun bir harç ödesinler. Bu harcın bütçesi de çocuklara süt dağıtımı için kullanılsın…
Bir memlekette süte ulaşamayan çocuklar varsa, ve aynı memlekette özel mamalarla beslenen süs hayvanları varsa o ülkede sosyal barış gerçekleşmez.
Adalet bunu gerektirir…