Ege İle Yaz Konuşmaları: 2
Aç gözlülüğün olmadığı yerde hiç kimse çaldığı malı korumak için
tanka ihtiyaç duymamıştır.
Filozof düşünce, ozan şiir, cani cürüm üretir.
Cani sadece cürüm üretmez, aynı zamanda ceza hukuku ve ceza hukuku profesörü de üretir. Dahası var;
Profesörün kitaplarını, polis ve adalet örgütünü, memurlarını, yargıçlarını, cellatları da üretir... Cani için hazırlanan işkence bile en ince mekanik icatlara olanak verir ve işkence aletlerinin üretilmesi için bir çok namuslu işçilere iş alanı açar.
Bundan başka cani, halkın estetik duygularına hizmet eder. Sanat, edebiyat ve romanlar üretir...”
En çok izlenen filmler, en çok okunan kitaplar canilerin cürmüyle ilgilidir.
Umberto Eco’nun Gülün Adı romanı, engizisyon işkencelerinin kaynağını anlatması bakımından da önemlidir.
Edebiyatımız; Cellat ve Cani; Cani ve Emniyet güçleri arasındaki mücadelelere sanatsal bakışla doludur.
Esasında Dostoyevski’nin yüzyılları aşan romanı “Suç ve Ceza” bir caninin psikolojik ve sosyolojik analizi değil midir?
Yapılan en bütün bilimsel çalışmalar; savaş ve savaş ihtiyacından doğmuştur…
Aç gözlülüğün olmadığı yerde hiç kimse çaldığı malı korumak için tanka ihtiyaç duymamıştır.
Geçtiğimiz yıllarda bizim yaşam biçimimizde “Anahtar ve Kilit” kültürü yoktur.
Namaz saatlerinde hiç kimse dükkânını kilitlemezdi.
Hatırlıyorum, doğduğum mahallede “anahtar ve kilit” kavramını kimse bilmiyordu.
Çünkü kimse malını korumak için buna ihtiyaç hissetmezdi; çünkü kimse “hırsız” değildi…
Hırsız da teknolojiler üretir…
Eğer savaşlar olmasaydı, teknolojinin bu kadar hızlı gelişmeyeceğini iddia eden bilim insanları var…
Konuya böyle baktığımız zaman şu ikileme düşebiliriz;
İnsanlığa hizmet olan bilimin gelişmesine kim daha fazla hizmet etmiştir: Barbarlar mı, sanatçılar mı?
Teknolojik gelişmemi sağlayan aç gözlü düşmanların varlığı mı yoksa Vivaldi’nin Dört Mevsim Konçertosu mu?
Köpek bir çocuğu ısırmasaydı, Pasteur Kuduz aşısına yoğunlaşır mıydı?
Elbette Dört Mevsim Konçertosunu dinleyelim ( müzik, parçalanmış ruhların tamiridir), ama köpekler ısırıyor.
O zaman şöyle mi diyelim:
Aç aslanlar arasında iyi niyetle dolaşan ceylanın kaderi akşama onların sofrasında meze olmaktır.
İşte o aslanlar ceylanla karın doyururken, Vivaldi dinlerler…