Tarihin en büyük trajedilerinden biri olan Çerkes Soykırımı ve Sürgünü, bundan 158 yıl önce 21 Mayıs 1864 yılında yaşandı.
Kendisinden çok güçlü olan Rus Devletine karşı, 100 yıl süren savaşların sonunda yenilen Çerkesler, 700 bine yakın kayıp verdiler, 1,5 milyon kadar Çerkes ise, saldırı, savaş, açlık, yakıp yıkma, kadın-erkek-çocuk demeden katledilmenin ardından, beş parasız, perişan halde, gemilerde balık istifi olarak insanlık dışı bir yolculuğa çıkmaya mecbur bırakıldılar.
Bu insanlık dışı, zor koşullarda yapılan yolculuk sırasında çok sayıda insan açlık ve hastalık nedeniyle yaşamını yitirdi.
700 kişiyle hareket eden bir gemiden, sadece 340 kişi Osmanlı topraklarına ulaşmayı başarabildi.
Ayrıca bir diğer hususta modern tarihin en kitlesel nüfus hareketi olan Çerkes sürgünü esnasında, gemi sahiplerinin para kazanma hırsı ve daha çok yolcu almaları nedeniyle batan gemilerde binlerce kişide hayatını kaybetti.
O yüzden Karadeniz en çok Çerkeslere karadır ve Çerkesler Karadeniz'e dökülen ataları yüzünden uzun süre balık yiyemişlerdir.
Yaşadıkları bu coğrafyayı, öz vatanları kabul eden Çerkesler, Kurtuluş Savaşı'nda en ön saflarda savaştılar.
Ülkelerini kurtarmak adına, savaşçı, yapıları gereği, kanları ve canlarıyla ağır bedeller ödediler.
Ancak Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, özellikle Lozan antlaşması sonucu hak etmedikleri bir davranışla karşılaştılar.
Vatan bildikleri topraklarda tekrar sürgüne tabi tutuldular.
Alıştıkları yerlerde birileri, "toplanın gidiyorsunuz" dedi ve yine dağıldılar dört bir yana.
Manyas ve Gönen çevresinden 14 köy yeniden sürgüne gönderildiler.
Konuşma yasağı nedeniyle diliniz, kültürünüz yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış,
Köylerinize başka isimler verilmiş,
Okul müfredat programlarına sizi incitici konular yerleştirilmiş,
Ama siz yine de direnirsiniz, dilinizi, kültürünüzü kaybetmeme adına.
Çerkesler, dillerini, kültürlerini ve dinamiklerini bu güne kadar taşımalarının nedeni, kendi iç dinamikleridir.
Geleneklerini, kültürlerini kaybetmemek için inatla direnmeleri ile ilgilidir.
Peki, Çerkesler ne istiyor?
-Rusya Devletinin Çerkes sürgününü ya da soykırımını kabul etmesini, Anavatanla ilişkilerinin daha dostane sürmesini.
-Çerkesçe son yıllarda seçmeli ders olarak Milli Eğitim müfredatında kabul edilse de, zor şartlarda uygulamaya koyuldu.
Belirli bir sayıya ulaşmadan sınıf açılamaması, okul müdür ve müdür yardımcılarının bu sayıyı toplamakta isteksizliği, velilerin endişeleri sınıf açılamamasında etken oldu.
Oysa sınıflar geleneksel sanatlarında olduğu gibi sayıya bakılmaksızın açılabilmesinin sağlanması,
-Hak yememe adına söylemekte yarar var, Üniversite bünyesinde iki tane Çerkes Dili ve Edebiyatı bölümü açılsa da aynı nedenlerle ağır ilerlemesi,
-Çerkes TV’nin açılabilmesinin sağlanması,
-Milli Eğitim müfredatında yer alan, Çerkes halkını ötekileştiren, inciten ifadelerin kaldırılması.
Bu ülkede yaşayan, her halkın anadilini hiç bir kısıtlama olmadan serbestçe konuşabilmeleri sağlanmalı, devlet tarafından desteklenmelidir.
Sürgün, soykırım adına ne koyarsanız koyun bu, vatanlarının işgal edilmemesi için, var güçleri ile yüzyıllarca mücadele etmiş, tüm değerlerini arkada bırakarak insanlık dışı bir yolculuğa çıkmak zorunda bırakılmış bir halkın hak arama mücadelesidir.
Sözümü, Tolstoy'un bir sözü ile bitirmek isterim.
"Çerkesler temiz denizlerde yaşayan deniz kestaneleri gibidir.
Gidip üzerine basmadıkça, dikenleri ayağınıza batmaz."
Kimsenin, kimsenin ayağına basmaması, bin bir çeşit, bin bir renkten oluşan ülkemizde hiç kimseyi ötekileştirmeden kardeşçe yaşamamız dileğimle…