İkna, bir insanın bir diğer insanın davranışlarını değiştirmek, bir fikre inandırmak için yürüttüğü bir süreçtir.
Başka bir deyişle,
İkna bir toplumsal etkileme biçimidir. İnsanlara akılcı ve simgesel (ki her zaman mantıklı olmayan) yollarla bir fikir, tutum veya eylemin benimsetilmesine doğru kılavuzluk etme sürecidir. İknanın amacına ulaşmada kullandığı yöntem amaca doğru zorlamak yerine amacı ilgi çekici kılmaktır.
Hayatımızın her anında, birilerini bir şeylere ikna etmeye çalışıyoruz.
Sevgilimizi, eşimizi, anne ve babamızı, çocuğumuzu, arkadaşlarımızı hatta patronumuzu…
En zoru da kendimizi ikna edebilmek.
Bir şeylere başlamak, bir şeyleri yapabilmek için kendimizi ikna etmeye çalışmak.
Şunu unutmayalım;
İkna etmek, bir insanı kandırmak değildir.
İkna etmek kendi fikrini dayatmak değildir.
Israr etmek hiç değildir.
İkna etmek, taciz değildir.
İKNA ETMEK BİR BİLİMDİR.
Neden mi?
İnsanları ikna etmek için iletişim bileceksin.
Doğru zamanda, doğru bir biçimde soru sormayı bileceksin.
Dinlemeyi bileceksin.
Empati kurmayı bileceksin.
Karşı tarafı anlayıp, onu doğru çözüme yönlendirmeyi bileceksin.
Düşüncelerini değiştirmeye çalışmayacak, hiç bir konuda zorlayıcı olmayacaksın.
Özetle karşı tarafın kendi kendini ikna etmesini sağlayacaksın.
Winston Churchill "İkna yeteneği olan bir kişi, sadece fikirleri olan yüzlerce kişiyi ikna eder" der.
Peki birilerini nasıl ikna edebiliriz.?
Birini ikna etmek için öncelikle karşılıklı güven gerekir.
Güvenilir, bilgili, ikna etmeye çalıştığı konu hakkında uzman olan kişilerin söylediklerine daha kolay ikna oluruz.
Tutarsız, her hangi bir konuda sözü ve davranışları çelişen kişilere güvenmez ve ikna da olmayız.
İnsanın doğasında vardır.
Hepimiz beğendiğimiz, sevdiğimiz kişilerin taleplerine daha kolay evet deriz.
Ya da bize iyiliği dokunanlara.
Bunu da "Bak bunu senden başkası isteseydi asla kabul etmezdim ama seni seviyorum" sözleri ile ifade ederiz.
Yine sevdiğimiz öğretmenlerin sözlerini daha çok dinlememiz ve onların derslerinde başarılı olmamız da bundandır.
Hepimiz hangi yaşta olursak olalım "sürü psikolojisi" ile hareket etmeye meyilliyizdir.
Kararsız kaldığımızda çoğunluk ne yaptıysa onu yaparız.
"Aza sormuşlar nereye, çoğun yanına" sözü boşuna söylenmemiştir.
Hepimiz az olan şeyi daha çok isteriz.
"Sınırlı sayıda, az kaldı bitiyor" olarak gördüğümüz bir şeyi almaya daha çok istekli oluşumuz da bundandır.
Bize bir şey söylendiğinde ya da dikte edildiğinde hemen "hayır" deriz.
“Hayır” hiç bir anlam taşımayan anlık bir tepkidir.
Çoğu kez niye hayır dediğimizi bile bilmeyiz.
"Hayır" sözcüğü çoğu kez kişinin geçmişteki kötü deneyimlerine dayanır.
Onun için ikna etmeniz gereken kişinin geçmişini iyi tanımanız gerekir.
Hayır diyen kişinin hayır demesini gerektiren engelleri ortadan kaldırırsanız "hayır" sözcüğü "evet" demeye dönüşür.
Herkesin kişisel deneyimlerinden, yaşanmışlıklarından kaynaklanan ön yargıları vardır.
Bunlar ikna etmenin önünde ki engellerdir.
Bunlarla yüzleşmek yerine, bize yöneltilen önerileri reddetmeyi tercih ederiz.
Engeller kaldırılınca ikna daha kolaylaşır.
KEVİN HOGAN'ın dediği gibi "İkna etmek, bir kişinin karar verme sürecini etkileme işidir"
Bir başka deyişinde de "İkna etmenin temel sırrı, karşınızda ki kişinin aslında size ait kendi fikirlerini geliştirmelerini sağlamaktır " demiştir.
İşin özeti, ikna etmek istediğiniz konuda önce siz ikna olun.
Konu ne olursa olsun, ne kadar önemli olursa olsun kendiniz inanmıyorsanız, kendiniz ikna olmamışsanız kimseyi ikna edemezsiniz.
Hiç kimse inanmadığı bir fikri savunamaz ve ikna edici olamaz.
Size, yürekten inandığınız doğru fikirlerinizle, ikna ettiğiniz kişilerinizin çok olması dileğimle.
Serpil GÜLEÇYÜZİkna, bir insanın bir diğer insanın davranışlarını değiştirmek, bir fikre inandırmak için yürüttüğü bir süreçtir.