GELECEK NESİLLERE NASIL BİR DÜNYA BIRAKACAĞIZ?
Yasadığımız COVID-19 salgını, İzmir’imde yaşanan deprem ve hemen sonrasında yaşanan sel felaketi, bize büyük bir şok karşısında ne kadar hazırlıksız olduğumuzu net bir şekilde ortaya koydu.
Eğer aklımızı başımıza almazsak, çevresel bozulmaların, iklim değişikliklerinin, bilinçsiz yapılaşmanın daha başka şokları daha şiddetli bir şekilde getirmesi her an beklenebilir.
Artık kendimize, çocuklarımıza, torunlarımıza yaşanabilir bir Dünya nasıl inşa edebilir, onlara nasıl bir Dünya bırakabiliriz?
Yaşam tarzımızı, alışkanlıklarımızı, gelecek nesillere iyi bir Dünya bırakmak için değiştirmek zorundayız.
Ülkemiz en etkin deprem kuşakları üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte oluşacak depremlerde en büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız kesindir.
PEKİ, BİR KENT DEPREME NASIL HAZIRLANIR? Bir kenti depreme hazırlarken, kentin tüm bileşenlerini de güvenli hale getirmek gerekir.
Altyapı, binaların dayanıklılığı, kent halkı, kentin yönetimi ve ekonomi.
Altyapı, kentin can damarları, olmazsa olmazıdır. Yollar, viyadükler, köprüler, içme suyu ve doğal gaz şebekeleri, elektrik, iletişim şebekeleri, kanalizasyon vb. Bütün bunlar depreme de dayanıklı şekilde yapılmalı, değilseler yeniden yapılmalıdır.
Bina tasarımları, depremin yıkım gücüne karşı koyabilecek şekilde olmalı, yüksek binalardan kaçınılmalıdır. Deprem yönetmeliğine uygun şekilde yapılmayan binalara asla ruhsat verilmemelidir.
Deprem ve sel aynı zamanda en büyük çevre felaketidir. Yüzlerce evin yıkılmasından oluşan enkazın kaldırılması sırasında oluşacak hava kirliliği, en az deprem kadar zararlıdır. Enkazlar çevreye zarar vermeden hemen kaldırılmalıdır.
Deprem kentinde yaşayan insanlarımız bunun farkında olmalı, yaşamlarını buna göre düzenlemeli, deprem anında neler yapılacağı konusunda bilinçlenmeli ve herkesin deprem çantası hazır olmalıdır. Ayrıca deprem tatbikatları yapılmalıdır.
Ve elbette kentin yönetimi VALİLİK-BELEDİYE. Bu kurumların afet ve risk yönetimini iyi bilmeleri, deprem ve sel felaketinin nereden ve nasıl geleceğini, hangi semtleri etkileyeceğini iyi bilmeli, tedbirlerini ona göre almalıdır. Ancak o zaman riski azaltabilirler.
Deprem ve sel felaketi, can ve mal kaybı kent ekonomisini etkileyebilir. Zarara uğrayanların, iş yerlerinin zararı da, moral bozukluğuna neden olmadan ilgililerce çözülmelidir.
Rant uğruna kesilen, yakılan orman alanlarımızın yerine, apartmanlar, turistik oteller yapacağımıza keşke yeniden ağaçlandırabilseydik.
Yaşam tarzımızı değiştirmek gerekliliğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Ya bunu başaracağız ya da Dünya’nın eko sistemi yerle bir olacak.
Bunun sonucunda, depremler, seller, dev fırtınalar, kitlesel kuraklıklar, ani sıcaklık dalgaları ve bunların sonu toplu insan göçleri, COVID-19’dan daha tehlikeli olacaktır.
Böyle bir geleceği, ne kendimiz, ne çocuklarımız, ne de torunlarımız için istemediğinizden enimim.
Buradan herkese sesleniyorum;
Kararlı bir şekilde harekete geçmek için asla geç değildir. Bir türlü uygulamadığımız yasaları kararlılıkla uygulayarak, yeni koruyucu yasalar düzenleyerek, kaybettiklerimizi ve halen sahip olduklarımızı koruma şansımız olacaktır.
Doğal afetler COVID-19’dan daha tehlikelidir.
COVID-19 VİRÜSÜNÜN AŞISI BULUNDU, AMA CEHALETİN, İHMALKARLIĞIN AŞISI BULUNAMADI.
SERPİL GÜLEÇYÜZ
Eğitimci