Bugün 23 Nisan. Çocukların neşeyle bayram ettiği, süslü okullarda şiirler okuduğu, balonların göğe salındığı bir gün.
Ama bu sabah gözümü kapadım ve bir soru düştü yüreğime:
"Eğer benim çocuğum Gazze’de olsaydı?"
O uyanırken kuş sesleri değil, bomba sesleri mi karşılardı onu?
Karnını doyurmadan mı başlardı güne?
Korkuyla mı sarılırdı bana, yoksa ben çoktan toprağa düşmüş mü olurdum?
23 Nisan’da sahneye çıkmak için heyecanla beklemezdi…
Belki sığınağın köşesinde, bir çuvala sarılmış bedenini saklamaya çalışırdı.
Belki hiç oyuncak tanımazdı. Belki en büyük hayali, sadece yaşamak olurdu.
Benim çocuğum burada sevgiyle büyürken,
bir başka çocuğun orada gökyüzü gri, geleceği karanlık…
Ve biz, bayram yaparken onların sadece hayatta kalma mücadelesini unutuyor muyuz?
Bugün 23 Nisan.
Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu gün…
Peki çocuklarımızın da hayatları kayıtsız şartsız bize ait değil mi?
Kendi çocuklarımız için dilediğimiz huzuru, güveni, sevgiyi
başka çocuklar için de isteyemez miyiz?
Bir çocuğun kaderi, hangi coğrafyada doğduğuna bağlı olmamalı.
Hiçbir bayram, başka bir çocuğun yasını unutturarak kutlanmamalı.
Benim çocuğum Gazze’de olsaydı, ben bu bayramı kutlayamazdım.
Ve şimdi, o çocukların anneleri bu bayramı kutlayamıyorken
benim içim de bayram etmiyor.
Bu yüzden bugün, süslenmiş sınıflardan çok, suskun vicdanlarımızı düşünelim.
Çocukların gerçekten çocuk olabildiği bir dünyayı hep birlikte inşa edelim.
Çünkü 23 Nisan sadece bir takvim günü değil;
çocuklara hak ettikleri hayatı vermek için verilen sözün günüdür.