Herkesin affına sığınarak,
bu defa kendimi yazmak istedim.
İçimdeki acı kelimelere sığmazken,
Yüreğim bu kadar çaresizken.
Çok sevdiğiniz, unutamadığınız, bir türlü vazgeçemediği niz, kendi yarımınızı
Bir Nisan gününde sonsuza uğurlamak zorunda kaldınız mı hiç?
Ben kaldım.
Öyle kolay değil, gidenin ardından eksik kalmak.
Hele,Hele damarından kan, ruhundan can çekilmişse.
Durur dünya.
Artık dönmez olur.
Giden bir parça bırakır giderken,kalanda her gün biraz daha yıpranır göğsünde ki hasretle..
Kahredersin,
ardında kaldığın için.
Sonra geride kalanların, evlatlarının apansız ölme ihtimali gelir aklına.
Titrer, korkar, Allah’a sığınırsın.
İnancın sabrı, sabır ise katlanmayı gerektirir.
Dua edersin...
Göklerden bir nefes gelsin, bir rüzgâr essin, bir yağmur yağsın,
İçindeki yangın sönsün istersin.
Ama ne yazık ki yel esmez, yağmur yağmaz, gök gürlemez.
İçin yanar da yanar.
İnsan nasıl dayanır böyle bir yokluğa?
Senin sesin olmadan.
Senin nefesin, gülüşün olmadan.
Senin sabrın, senin hoşgörün olmadan.
Her gün biraz daha eksilerek.
Ve her gün, bir öncekinden daha büyük özlem ve sevgiyle.
Gücünüzün, inancınızın, o Tanrısal inancınızın bile acınızı dindiremediği zamanlar oldu mu hiç?
Yokluğunda…
Özlüyor muyum, ölüyor muyum, belli değil.
Hasretinden ölüyorum sanıyorsun ama,
ne yazık ki ölmüyorsun…
Ne zaman özlemin dayanılmaz olsa, ne zaman kederim artsa, yüreğime sığınıyorum.
Hiç bıkmadan seni kucaklayan, içi seninle dolu yüreğime...
Bir insan öldüğünde değil, unutulduğun da gerçekten ölür.
Ben seni, anılarım da, dualarımda, kalbimin en derin yerinde yaşatacağım.
Her gün biraz daha özleyerek.
Canım.
Biriciğim.
En iyi arkadaşım.
Nefesim.
Yaşama nedenim.
Birlikte en çok güldüğüm.
En çok eğlendiğim.
Hiç üzmeyenim.
Nurlarda uyu, melekler yoldaşın olsun.
Yattığın yer,seni incitmesin.